Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
- I hope the bus will come before long.
Güzel, gece çok uzun, değil mi?
- Well, the night is quite long, isn't it?
Tom uzun bir zaman için Fransızca konuşmayı öğrenmeyi deniyordu.
- Tom has been trying to learn to speak French for a long time.
Oksijensiz bütün hayvanlar uzun zaman önce gözden kaybolurdu.
- Without oxygen, all animals would have disappeared long ago.
Ben, o filmi uzun zaman önce izledim.
- I have seen that film long ago.
Bunu çoktandır yapmak istiyorum.
- I've been wanting to do that for a long time.
Yollarını kaybettiler, yoksa çoktan varmış olurlardı.
- They lost their way; otherwise, they would have arrived long ago.
Uzun zamandır oraya gitmek istemektesin, değil mi?
- You have wanted to go there for a long time, haven't you?
Uzun süre önce o filmi izledim.
- I saw that film long ago.
Uzun süre önce o filmi izledim.
- I have seen that film long ago.