located in the immediate vicinity

English - Turkish

Definition of located in the immediate vicinity in English Turkish dictionary

present

{i} mevcut

Çok sayıda öğrenci toplantıda mevcut. - A lot of students are present at the meeting.

Mevcut evimiz çok küçük, bu nedenle taşınmaya karar verdik. - Our present house is too small, so we decided to move.

present

{i} şu an

Amcam şu anda Hong Kong'da kalmaktadır. - My uncle is staying in Hong Kong at present.

Şu andaki eğitim sisteminde hangi eksikliği bulabilirsin? - What defect can you find in the present system of education?

present

{i} hediye, armağan

present

{s} şimdiki

Şimdiki işimi bırakacağım. - I am going to leave my present job.

Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz. - We are groping for a way out of the present situation.

{s} halihazırdaki

Mary'ye iyi bir doğum günü hediyesi seçtik. - We chose Mary a good birthday present.

Ona doğum günü için bir hediye vermek istiyorum. - I would like to give him a present for his birthday.

{i} belge

{i} şimdiki zaman

Geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşamalısın. - You must live in the present, not in the past.

Şimdiki zaman gibi zaman yok. - There's no time like the present.

present

{s} adı geçen

present

(fiil) sunmak, sahneye koymak, vermek, bulunmak (iltifat), tanıtmak, takdim etmek, ortaya koymak, ileri sürmek, aday göstermek, arzetmek, çıkarmak, ibraz etmek, nişan almak, doğrultmak (silah), doğrultmak, sahnelemek

{f} takdim etmek

Senin şu anki sorunun her zaman aklımda. - Your present trouble is on my mind all the time.

Tom şu anki maaşından memnun değil. - Tom isn't content with his present salary.

present

bugünkü

Taoizm bugünkü Henan ilinde M.Ö. 604'te doğmuş bir pir olan Laozi'nin öğretileri üzerine kurulmuştur. - Taoism was founded on the teachings of Laozi, a sage born in 604 B.C. in present-day Henan Province.

Tom bugünkü maaşından memnun. - Tom is content with his present salary.

present