Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?
- Does Tom earn enough money to live in the city?
Gelecek ayın sonunda on yıldır burada yaşamakta olacak.
- He will have lived here for ten years by the end of next month.
Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
Çılgınlık yapmadan yaşayan insan düşündüğü kadar akıllı değildir.
- Who lives without folly is not so wise as he thinks.
Mike'ın Şikago'da yaşayan bir arkadaşı var.
- Mike has a friend who lives in Chicago.
Bu evde hiç kimse yaşamıyor.
- Nobody lives in this house.
Mirketler Afrika'da yaşar.
- Meerkats live in Africa.
Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
- Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
Kedi canlı bir fare ile oynuyordu.
- The cat was playing with a live mouse.
Dün gece hareketli bir partimiz vardı.
- We had a lively party last night.
Bugünkü parti gerçekten hareketliydi, değil mi?
- Today's party was really lively, wasn't it?
Futbol maçı öğleden sonra saat beş'te canlı yayınlanacak.
- The soccer game will be transmitted live at five p.m.
Sarhoş bir TV sunucusu, canlı yayın esnasında istifra etti.
- A drunk TV presenter vomited during a live broadcast.
Dan radyoda canlı çaldı.
- Dan played live on the radio.
Oturmak için bir yer arıyorum.
- I'm looking for a place to live.
Burası Fadıl'ın oturmak istediği yerdir.
- This is where Fadil wanted to live.
Artık kıt kanaat geçinmek zorunda olmayacakları zamanı dört gözle bekliyorlardı.
- They looked forward to a time when they would no longer have to live from hand to mouth.
Geçinmek için yeterli para kazanmıyor.
- He doesn't earn enough money to live on.
Bizim evin önceki sahipleri Liverpool'a taşındı.
- The previous owners of our house moved to Liverpool.
Liverpool için ücret nedir?
- What's the fare to Liverpool?
Tom ve Mary yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmek istediler.
- Tom and Mary wanted to spend the rest of their lives together.
O, hayat dolu bir genç adam.
- He is a lively young man.
O hayat dolu bir kız.
- She is a lively girl.
He lives in LA, but he's staying here over the summer.
Use caution when working near live wires.
He'll be appearing live at the auditorium.
The post office will not ship live animals.
The concert was broadcast live by radio.
The station presented a live news program every evening.
I can't live in a world without you.
This night club has a live band on weekends.
Her memory lives in that song.
to live an idle or a useful life.
The air force practices dropping live bombs on the uninhabited island.
Tommy's blind was live, so he was given the option to raise.