Fred Jane'den hoşlanmaya başladı ve onlar birbiriyle görüşmeye başladı.
- Fred took a liking to Jane and they started seeing each other.
Kemiklerin balıklardan hoşlanmamak için gerçekten iyi bir neden olmadığından dolayı sadece balıklardan hoşlanmadığını söylüyorsun.
- Just saying you don't like fish because of the bones is not really a good reason for not liking fish.
Onun zengin gıdalar için büyük bir beğenisi vardır.
- She has a great liking for rich foods.
Fred Jane'den hoşlanmaya başladı ve onunla çıkmaya başladı.
- Fred took a liking to Jane and started dating her.
Çok sayıda hatasına rağmen ondan hoşlanmamak elimde değil.
- I cannot help liking him in spite of his many faults.
O bana tamamen zevkime uygun bir kravat verdi.
- She gave me a necktie which was completely to my liking.
Ne zaman beyzbolu sevmeye başladın?
- When did you start liking baseball?
Birinden hoşlanmak ve birini sevmek arasındaki fark nedir?
- What's the difference between liking and loving someone?
Tom Mary'yi sevmekten kendini alamadı.
- Tom couldn't help but like Mary.
Onu sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like him.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
- I would like to get a camera like this.
Kız, sihir gibi kayboldu.
- The girl vanished like magic.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
Asal sayılar hayata benzer, onlar tamamen mantıksaldır fakat, eğer tüm zamanınızı onun hakkında düşünmek için harcarsanız kurallarının bulunması imkânsızdır.
- Prime numbers are like life; they are completely logical, but impossible to find the rules for, even if you spend all your time thinking about it.
Sırası gelmişken, bu odada klimaya benzer bir şey yok. Onun sahip olduğu tek şey elle tutulan kağıt yelpaze.
- Incidentally, this room doesn't have anything like an air conditioner. All it has is a hand-held paper fan.
Bu sabah için özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize for this morning.
Oğlum adına özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologise on behalf of my son.
Sporu rekabet için değil zevk için yapıyorum.
- I like to play sport for fun not for competition.
Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.
- I don't like your taste in color.
Benimle dans etmek ister misin?
- Would you like to dance with me?
Londra'ya gitmek isterim.
- I'd like to go to London.
Sanki onun ne olduğunu biliyormuş gibi konuşma.
- Don't talk ... as if you know what it's like...
Oda sanki birisi sigara içiyormuş gibi kokuyordu.
- The room smelled like someone had been smoking.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Tom balık tutmaktan hoşlanmaz.
- Tom doesn't like fishing.
Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
- This looks like a good spot for fishing.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.
- I'd like to introduce you to my wife.
Bağlantıları değiştirmek ister misin?
- Would you like to exchange links?
Deneysel kurulum neye benziyordu? Ne neye ve nasıl bağlıydı?
- What did the experimental set-up look like? What was connected to what and how?
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
- Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Sadece klasik müziği değil aynı zamanda jazzı da severim.
- I like not only classical music but also jazz.
Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
Oda farklı görünüyor, şimdi daha çok beğeniyorum.
- The room looks different, now I like it more.
Bu ceketi beğeniyorum. Onu deneyebilir miyim?
- I like this coat. May I try it on?
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
Tom isn't very likely to want to do that.
- Tom is not very likely to want to do that.
Tom is not very likely to want to do that.
- Tom isn't very likely to want to do that.