Sanırım Tom Mary'den hoşlanıyor.
- I think Tom likes Mary.
Cathy müzikten hoşlanıyor gibi görünüyor.
- It seems that Cathy likes music.
Onları sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like them.
Tom'u sevmekten başka çaren yok.
- You can't help but like Tom.
Tom'u beğenmek zorundasın.
- You've got to like Tom.
İnsanlar onun tablolarını beğenmek için geldiler.
- People came to like her paintings.
Bu, peynir gibi kokuyor.
- This smells like cheese.
Bunun gibi bir kamera almak istiyorum.
- I would like to get a camera like this.
Ermiş falan değil o. Öyleymiş gibi duruyor sadece.
- He's not a saint. He just looks like one.
İki erkek kardeş iki bezelye tanesi kadar benzer.
- The two brothers are as like as two peas.
Sırası gelmişken, bu odada klimaya benzer bir şey yok. Onun sahip olduğu tek şey elle tutulan kağıt yelpaze.
- Incidentally, this room doesn't have anything like an air conditioner. All it has is a hand-held paper fan.
Anneme mutlu yıllar dilemek istiyorum.
- I'd like to wish my mom a happy birthday.
Özür dilemek istiyorum.
- I'd like to apologize.
Onun renk zevkini sevmiyorum.
- I don't like his taste in color.
Senin renk zevkinden hoşlanmıyorum.
- I don't like your taste in color.
İstediğinizi seçebilirsiniz.
- You may choose what you like.
Londra'ya gitmek isterim.
- I'd like to go to London.
Oda sanki birisi sigara içiyormuş gibi kokuyordu.
- The room smelled like someone had been smoking.
Sanki o seni başka bir dünyaya çekecek.
- It feels like it's going to absorb you into another world.
Ben erkek kardeşime benzerim.
- I am like my brother.
Ben elma ve muz ve benzeri farklı meyveler yedim. Ayrıca iki patates yedim.
- I ate different fruits like apples and bananas and such. I also ate two potatoes.
Bu balık tutmak için iyi bir nokta gibi görünüyor.
- This looks like a good spot for fishing.
Güzel bir gün ve canım balık tutmak istiyor.
- It is a fine day and I feel like going fishing.
Gerçek aşk ebedidir, sonsuzdur ve hep kendi gibidir. Eşit ve saf, abartılı sergilemeler olmadan: özünde hep gençtir ve beyaz saçlarla görünür.
- True love is eternal, infinite, and always like itself. It is equal and pure, without violent demonstrations: it is seen with white hairs and is always young in the heart.
Bütün renkleri eşit derecede severim.
- I like all the colors equally.
Ben sizi eşime tanıtmak istiyorum.
- I'd like to introduce you to my wife.
Tom Chris'e onun eşarbını sevmediğini söylediğinde, o ondan kurtuldu.
- When Tom told Chris he didn't like her scarf, she got rid of it.
Bağımsız olmayı severim.
- I like being independent.
Bu, elinin biri arkanda bağlıyken biriyle dövüşmek gibidir.
- This is like fighting someone with one arm tied behind your back.
Görünüşe göre Google o özelliği artık kullanmıyor.
- It looks like Google deprecated that functionality.
O çok kötü bir filmdi, değil mi? Evet. İçimden paramı geri istemek geliyor!
- That was such a bad movie, right? Yeah. I feel like asking for my money back!
Ancak Japonya hâlâ diğer ülkeler tarafından yeterince anlaşılamamıştır, ve Japonlar, aynı şekilde, yabancıları anlamayı zor bulmuştur.
- Yet Japan is still not sufficiently understood by other countries, and the Japanese, likewise, find foreigners difficult to understand.
Tom, Mary'nin kullandığı aynı parfümü kullanıyor gibi kokuyor.
- It smells like Tom is wearing the same perfume that Mary is.
Tom Mary'nin hâlâ evde olduğunun olası olduğunu düşünmüyordu.
- Tom didn't think it was likely that Mary was still at home.
Böyle bir durumun tekrar olacağının olası olmadığını düşünüyorum.
- I think it's unlikely that a situation like this one would ever occur again.
Mary'nin görünme şeklini beğeniyorum.
- I like the way Mary looks.
Oda farklı görünüyor, şimdi daha çok beğeniyorum.
- The room looks different, now I like it more.
divint ye knaa, like?.
She was, like, sooooo happy.
These hamburgers taste like leather.
Tell me your likes and dislikes.
It seemed like you didn't care.
And you're like, no not in a million years, you're nasty please leave me alone..
His countenance likes me not.
We like to keep one around the office just in case.
And then he, like, got all angry and left the room.
And therefore it is the best way, if you like of it, to examine these taken from experiments touching the Earth, and then proceed to those of the other kind.
There are lots of birds like ducks and gulls in this park.
I really like Sandra but don't know how to tell her.
It was something the likes of which I had never seen before.
I like the Seattle Mariners this season.
He was so angry, like.
and this is not a sky, it is a Soul and living Face! Nothing liker the Temple of the Highest, bright with some real effulgence of the Highest, is seen in this world.
Tom isn't very likely to want to do that.
- Tom is not very likely to want to do that.
Tom isn't likely to want to help Mary.
- Tom isn't likely to want to help Mary.
... So, she likes berries. ...
... And my friend actually really likes her. ...