Bir insana bir balık verirsen onu bir gün beslersin. Bir insana balık tutmayı öğretirsen onu ömür boyu beslersin.
- Give a man a fish and you feed him for a day. Teach a man to fish and you feed him for a lifetime.
Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Hayatımda kominizme asla ulaşılmayacak.
- Communism will never be reached in my lifetime.
Hayatının rüyası sonunda gerçek oldu.
- Her dream of a lifetime finally came true.
Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Bu bir ömür boyu şanstır.
- This is the chance of a lifetime.
Bu, bir ömür boyu süren fırsattır.
- This is the opportunity of a lifetime.
I've been waiting a lifetime for a train.
The lifetime-job program was one of the concessions that the UAW won from Ford, and later from General Motors, in return for labor cost savings during contract negotiations Perhaps it is this rethinking of labor’s needs, on the parts of both unions and management, that will surface as the most important gain from the lifetime-job experiment.
a once-in-a-lifetime opportunity to travel the world.
... the lifetime of the web. ...
... importantly different than they had been at the beginning of a human lifetime. Why did ...