Kısa sürede yaşam tarzına alıştı.
- She soon adjusted to his way of life.
Kendi yaşamını riske atarak çocuğu kurtardı.
- He saved the boy at the risk of his own life.
Ek olarak yaşlılar birbirleriyle sosyalleşebilsin ve Amerikan hayatının aktif üyeleri olarak kalabilsinler diye birçok topluluk kurulmuştur.
- In addition many groups have been formed so that the elderly can socialize with one another and remain active participants in American life.
Hayat kesin bir bilim değildir, bir sanattır.
- Life is not an exact science, it is an art.
Bilirsin çok şanslısın! Böyle bir şey bir ömür boyu sadece bir kez olur.
- You're very lucky you know! A such thing happen only once in a lifetime.
Tom'un daha fazla sabuna ihtiyacı yok. Mary ona bir ömür boyu yetecek kadar sabun verdi.
- Tom doesn't need any more soap. Mary gave him enough to last a lifetime.
Tom'un cansız bedeni su üzerinde yüzüyordu.
- Tom's lifeless body floated on the water.
Hayvanlar cansız nesneler değildir.
- Animals are not lifeless objects.
Varlıklı bir bayan olarak Leyla'nın yaşamı bir seraptı.
- Layla's life as a wealthy lady was a mirage.
Japonya'da ortalama yaşam süresi nedir?
- What is the average life span in Japan?
Yetmiş ya da seksen yıl bir insanın normal yaşam süresidir.
- Seventy or eighty years is the normal span of a man's life.
Kumsalda cankurtaran yok.
- There isn't a life guard at the beach.
Tom yerel bir yüzme havuzunda bir cankurtaran.
- Tom is a lifeguard at the local swimming pool.
Bana günlük yaşantından bahset.
- Tell me about your daily life.
Bugünlerde gittikçe daha fazla insan kır yaşantısını şehir yaşantısına tercih ediyorlar.
- Nowadays more and more people prefer country life to city life.
Hayat olduğu sürece, ümit vardır.
- As long as there's life, there is hope.
Tom kısa sürede kendini okul hayatına alıştırdı.
- Tom soon adapted himself to school life.
Pek çok dinler ölümden sonra hayat vadediyor.
- Very many religions promise life after death.
Onun yüzsüzce meydan okuma hareketi neredeyse hayatına mal oluyordu.
- His brazen act of defiance almost cost him his life.
Leyla hayatını kurtarmak için harekete geçmek zorunda kaldı.
- Layla had to act to save her life.
Hayatta derece yapmak için hepimiz çok çalışırız fakat sadece birkaç kişi başarır.
- We all try hard to make the grade in life, but only a few succeed.
Bir kişinin hayatı geçici bir şeydir.
- The life of a person is a transient thing.
Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- Health and vitality are important for long life.
Ülkesi için canından vazgeçti.
- He gave up his life for his country.
Onlar şehir hayatına can atıyorlar.
- They are longing for city life.
Sağlık ve canlılık uzun hayat için gereklidir.
- Health and vitality are important for long life.
Gezegenimizdeki canlıların çeşitliliğine hayranım.
- I just admire the diversity of life on our planet.
Bazı insanlar ölümden sonra ebedi hayata inanıyorlar.
- Some people believe in eternal life after death.
Yaşam tarzınıza dikkatle bir göz atın.
- Take a fresh look at your lifestyle.
Bu Amerikan yaşam tarzıdır.
- This is the American way of life.
...I realize as never before how cheap and valueless a thing is life. Life seems a joke, a cruel, grim joke. You are a laughable incident or a terrifying one as you happen to be less powerful or more powerful than some other form of life which crosses your path; but as a rule you are of no moment whatsoever to anything but yourself. You are a comic little figure, hopping from the cradle to the grave. Yes, that is our trouble--we take ourselves too seriously; but Caprona should be a sure cure for that. She paused and laughed.
The life of this milk carton may be thousands of years in this landfill.
He gets up early in the morning, works all day long — even on weekends — and hardly sees his family. That's no life!.
She's my love, my life.
His life of the founder is finished, except for the title.
Scoring 1000 points is rewarded with an extra life.
And he is the life of the party at the Musgroves for precisely this reason: the navy has made him into a great storyteller.
I am thy father’s spirit; doom’d for a certain term to walk the night, and, for the day, confin’d to waste in fires till the foul crimes done in my days of nature are burnt and purg’d away.
- I am your father's spirit, doomed for a certain time to walk the night, and during the day I am confined to burn in fires, until the evil crimes I had done in my life are burnt and purged away.