Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
- I stood aside to let them pass.
Tom Mary'nin gitmesine izin vermek istemiyor.
- Tom doesn't want to let Mary go.
Bunun çalışmalarınıza engel olmasına izin vermeyin.
- Don't let this interfere with your studies.
Seni işinden engellememe izin verme.
- Don't let me keep you from your work.
Tom'u beklemek yerine, yemek soğumadan önce şimdi yiyelim.
- Instead of waiting for Tom, let's eat now before the food gets cold.
Ben ona tek başına izin veremem.
- I can't let him alone.
Mary, kız kardeşinin elbiselerini ödünç almasına izin vermez.
- Mary does not let her sister borrow her clothes.
Onu bırakmak istemiyorum.
- I don't want to let go of it.
Tom köpeği bırakmak için arka kapıyı açtı.
- Tom opened the back door to let the dog out.
Janet bana her zaman onun daktilosunu kullanmama izin verir.
- Janet always lets me use her typewriter.
O, her zaman çocuklarına istediklerini yapmalarına izin verir.
- She always lets her children do what they want to.
Tom Mary'ye yol vermek için öne geçmeye karar verdi.
- Tom decided to go ahead let Mary have her way.
Onların geçmesine izin vermek için kenarda durdum.
- I stood aside to let them pass.
Dün eski bir arkadaştan bir mektup aldım.
- I got a letter from an old friend yesterday.
Eskiden yaptığımız gibi parkta yemek yiyelim.
- Let's eat in the park like we used to.
Bu odayı bir öğrenciye kiralamak istiyorum.
- I want to let this room to a student.
without let or hindrance (on all commonwealth passports).
Can you let me know what time you'll be arriving?.
After he knocked for hours, I decided to let him come in.
I decided to let the farmhouse to a couple while I was working abroad.
The physicians let about a pint of his blood, but to no avail.
I'm not going to allow Tom to do that.
- I'm not going to let Tom do that.
Do you plan to allow Tom to do that?
- Do you plan to let Tom do that?
... Let's get started. ...
... All right, let's take another question. ...