Kendini diğerleriyle karşılaştırırsan, kendini beğenmiş ya da umudu kırık olabilirsin; her zaman için kendinden daha büyük ya da daha küçük insanlar olacaktır.
- If you compare yourself with others, you may become vain or bitter; for always there will be greater and lesser persons than yourself.
İki kötülükten daha az olanını seç.
- Of two evils, choose the lesser.
Sandığımdan daha az zaman var.
- There is less time than I thought.
Daha az et yemek iyi bir fikir midir?
- Is eating less meat a good idea?
Sana küçük bir şey getirdim.
- I brought you a little something.
Küçük erkek kardeşim televizyon izliyor.
- My little brother is watching television.
Sana ufak bir hediyem var.
- I have a little present for you.
O yumuşak kilden ufak bir heykel yaptı.
- He made a little statue out of soft clay.
O, fakir olmasına rağmen, sahip olduğu az miktarda parayı ona verdi.
- Poor as she was, she gave him what little money she had.
Üzerimdeki az miktarda parayı ona verdim.
- I gave her what little money I had with me.
Şimdi hakkında endişelenecek daha az şeyimiz var.
- Now we have one less thing to worry about.
Onun daha az şeyi kabulleneceğinden emin değildim.
- I wasn't sure that he would settle for anything less.
Sahip olduğu azıcık parayı çocuğa verdi.
- He gave the boy what little money he had.
Sahip olduğu azıcık parasını kaybetti.
- She lost what little money she had.
Bu kitap aşağı yukarı 20 avroya mâl oldu.
- This book costs more or less 20 euros.
Tom ve Mary aşağı yukarı aynı bedendeler.
- Tom and Mary are more or less the same size.
Tom birazcık tart aldı.
- Tom got a little bit of pie.
Birazcık öğrenme tehlikeli bir şeydir.
- A little learning is a dangerous thing.
Benim için biraz çok gençsin.
- You're a little too young for me.
Tom senin kızından biraz daha genç.
- Tom is a little younger than your daughter.
Karıncaların yaşamını önemsiz sayma.
- Don't think little of the ants' lives.
Steroyu biraz kısar mısın?
- Would you turn down the stereo a little?
Kısa bir süre için burada kalıyorum.
- I'm staying here for a little while.
Mücizeden daha az bir şey değildi.
- It was nothing less than a miracle.
Bir haftadan daha az bir sürede, teslim oldular.
- In less than one week, they surrendered.
Ne yazık ki o bu değişiklikleri kabul etmek için biraz fazla dar görüşlüdür.
- Unfortunately he's a little too narrow-minded to accept these changes.
Anne oğullarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the sons.
Anne kızlarına hemen hemen hiç bir şey söylemedi.
- The mother said little to the daughters.
Tom'un çocuklarına bu kadar az zaman harcaması şaşırtıcı.
- It's amazing how little time Tom spends with his children.
Konuşmaya hazırlanmak için çok az zamanım vardı.
- I had little time to prepare the speech.
Sahip olduğum az miktarda parayı ona verdim.
- I gave him what little money I had.
Sahip olduğum az miktarda parayı ona ödünç verdim.
- I lent him what little money I had.
The greater sand hills increasingly do not migrate, but almost all lessers do.
Example: A robbery is an assault combined with a theft; a person can not be criminally charged with both the robbery and the assault that occurred during the robbery; the assault is a lesser included offense.
This is a less bad solution than I thought possible.
It should then tax all of that as personal income, less the proportion of the car's annual mileage demonstrably clocked up on company business.
Those Rattels are somewhat like the chape of a Rapier, but lesse .
This is not a happy situation as far as the International Alliance of Theatrical Stage Employes is concerned because it means less jobs for the union's members here at home.
I have less tea than coffee.
We had very little to do.
She spoke little and listened less.
It's of little importance.
This is a little table.
In the forties, hurdy-gurdy men could still be heard in all those East Coast cities with strong Italian neighbourhoods: New York, Baltimore, Philadelphia and Boston. A visit to Baltimore's Little Italy at that time was like a trip to Italy itself.
That's the biggest little kid I've ever seen.
I have small change with me.
- I have a little money with me.
He's just a small-time thug, but if he had just a little more moxie, he could be a big-time boss.
- He's just a petty hooligan, but if he had just a little more initiative, he could be a major criminal leader.