Tom binadan ayrılmak zorunda kalacak.
- Tom will have to leave the building.
Ancak Lucy evinden ayrılmak üzereydi.
- However, Lucy is about to leave her home.
Solcu komünizm, infantil bir bozukluktur.
- Left-wing communism is an infantile disorder.
O, sol eliyle yazı yazar.
- She writes with her left hand.
Anahtarı arabada bırakmak senin dikkatsizliğindi.
- It was careless of you to leave the key in the car.
Bu paketleri kısa bir süreliğine bırakmak istiyorum.
- I want to leave these packages for a while.
Şimdi gitmemize izin verir misin?
- Will you permit us to leave now?
Tom Mary'nin erken ayrılması için izin verdi.
- Tom allowed Mary to leave early.
Onun işini terk etmek için karar verdiğini bilmiyordum.
- I didn't know he had decided to leave his job.
Jane evi terk etmek üzereydi.
- Jane was about to leave the house.
Kalan biraz şarap var.
- There is little wine left.
Şişe içinde kalan sadece bir miktar süt vardı.
- There was only a little milk left in the bottle.
Lütfen TV setini sola doğru taşı.
- Please move the TV set to the left.
Kamyon sola doğru keskin bir dönüş yaptı.
- The truck made a sharp turn to the left.
Gitmek isteyen birini kalmaya zorlayamazsın. Eğer kalmak istersem, beni gitmeye zorlayabilirler mi?
- You cannot force someone to stay if they want to leave. If I want to stay, can they force me to leave?
Geride kalmak yerine terk etmeyi seçtim.
- I chose to leave instead of staying behind.
Sola dönerseniz, restoranı sağ tarafınızda bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the restaurant on your right.
Sola dönerseniz, kiliseyi sağ tarafınızda bulursunuz.
- If you turn to the left, you will find the church on your right.
Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
Soldaki dolabı aç. Şişeler orada.
- Open the cupboard on the left. The bottles are there.
Soldaki düğmeye bastığına emin misin?
- Are you sure you pressed the button on the left?
Birçok Perulunun koka yapraklarını çiğneme adeti vardır.
- Many Peruvians have the habit of chewing coca leaves.
Bahçedeki ağaçların yaprakları tamamen kızardı.
- The leaves of the trees in the garden have turned completely red.
Hareket etmek için hazır ol.
- Be prepared to leave.
Hemen Amerika'ya hareket etmek zorunda kaldık.
- We had to leave for America on short notice.
Amerikan arabalarının direksiyon simitleri sol taraftadır.
- Steering wheels of American cars are on the left side.
Amerikan araçlarda direksiyon sol taraftadır.
- The steering wheels on American cars are on the left side.
Sol elinizi kaldırın.
- Raise your left hand.
Benim sol elimde biraz uyuşma var.
- I have some numbness in my left hand.
Japonya'da araba sürdüğünüzde soldan gitmeyi unutmayın.
- When you drive in Japan, remember to keep to the left.
Senin odan soldan birinci.
- Your room is the first one on the left.
Tom, artıkları ile köpeği besledi.
- Tom fed his leftovers to his dog.
Tom artık yemeği ne yapacağını bilmiyordu.
- Tom didn't know what to do with the leftover food.
Sadece bir süre yalnız kalmak istiyorum.
- I just want to be left alone for a while.
O sadece yalnız kalmak istiyor.
- She just wants to be left alone.
Dolapta, vardır...Dolapta ne olduğunu söylemiyorum; o benim büyük sırrımdan arta kalandır.
- In the wardrobe, there is... I'm not saying what's in the wardrobe; that is remaining my great secret.
İlk tren ne zaman ayrılacak?
- What time does the first train leave?
O beni aradığında evden ayrılmak üzereydim.
- I was about to leave my house when she rang me up.
Her iki erkek kardeşin bekar kalmak için ileri sürdüğü neden onların hem uçaklara hem de bir eşe bakamayacaklarıydı.
- The reason both brothers gave for remaining bachelors was that they couldn't support both airplanes and a wife.
Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
Hemen yola çıkmak zorundayız.
- We have to leave at once.
Ben yola çıkmak için hazır değildim.
- I wasn't ready to leave.
Onlarla kapıda vedalaştım.
- I took my leave of them at the gate.
O ayrılmak üzereyken vedalaştı.
- He said farewell as he was about to leave.
Tom terketmek zorunda kalacak.
- Tom will have to leave.
Tom, ülkeyi terketmek istediğini söylüyor.
- Tom says he wants to leave the country.
Cambridge treni 5. platformdan kalkmaktadır.
- The train for Cambridge leaves from Platform 5.
Tren kalkmak üzere. Acele et.
- The train's about to leave. Hurry up.
Kalan işi çabucak bitirelim ve dışarı biraz içmeye gidelim.
- Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
Yalnız kalan küçük çocukla dışarı çıkmamalısın.
- You oughtn't to go out with the little boy remaining alone.
Eve gitmek ve ofiste işte kalmak arasında tereddüt etti.
- He wavered between going home and remaining at work in the office.
Her iki erkek kardeşin bekar kalmak için ileri sürdüğü neden onların hem uçaklara hem de bir eşe bakamayacaklarıydı.
- The reason both brothers gave for remaining bachelors was that they couldn't support both airplanes and a wife.
I think you'd better leave.
When he had leeft speakynge, he sayde vnto Simon: Cary vs into the depe, and lett slippe thy nette to make a draught.
I'll leave the car in the station so you can pick it up there.
I left the band.
Can't we just leave this to the experts?.
When my father died, he left me the house.
And by myssefortune Sir Bors smote Sir Launcelot thorow the shylde into the syde, and the speare brake and the hede leffte stylle in the syde.
I left the country and I left my wife.
I've been given three weeks' leave by my boss.
There's not much food left, we'd better go to the shops.
The political left is not holding enough power.
There are only three cups of juice left.
We were not left go to the beach after school except on a weekend.
Turn left at the corner.
... Well, Jim wakes up the next day with a huge headache, left as a young baby girl at an ...
... ' barely have three minutes left. I'm not going to grade the two of you and say you've ...