Bir fırtına geminin Kobe'den ayrılmasını engelledi.
- A storm kept the ship from leaving Kobe.
O, ayrılmak üzereydi.
- She was on the point of leaving.
Evlerinden ayrılırlarken zaman kaybetmediler.
- They lost no time in leaving their home.
Yakında ayrılıyor olacağız.
- We'll soon be leaving.
Tom cinayet silahında parmak izlerini bırakmaktan kaçınmak için eldivenler giydi.
- Tom wore gloves to avoid leaving his fingerprints on the murder weapon.
Tom bir iz bırakmadan ortadan kayboldu.
- Tom disappeared without leaving a trace.
Tom'un şu ana kadar karısını terketmeyi düşündüğünden şüpheliyim.
- I doubt that Tom would ever consider leaving his wife.
Yağmur çiselemeye başladığında, evi terketmek üzereydim.
- I was on the point of leaving home when a light rain started to fall.
The leavings were thrown to the dogs.
The poor survive on the leavings of the rich and wasteful.