Son yaprak düştüğünde, ben de gitmeliyim.
- When the last leaf falls, I must go, too.
Kuru bir yaprak yere düştü.
- A dead leaf fell to the ground.
E vitamini bakımından zengin gıdalar koyu yeşil yapraklı sebzeler, fasulye, sert kabuklu yemişler ve tam taneli hububatları içermektedir.
- Foods rich in vitamin E include dark-green, leafy vegetables, beans, nuts and whole-grain cereals.
Meg dört yapraklı yonca buldu.
- Meg found a four leaf clover.
Hayatında beyaz bir sayfa açtı.
- He turned over a new leaf in life.
Oğlum bugünlerde karşılık vermiyor, o yeni bir sayfa açmış olmalı.
- My son doesn't talk back these days; he must have turned over a new leaf.
Ağaçların yaprakları sonbaharda sarıya döner.
- The leaves of the trees turn yellow in fall.
Ağaçtaki tüm yapraklar sarardı.
- All the leaves on the tree turned yellow.
Birçok Perulunun koka yapraklarını çiğneme adeti vardır.
- Many Peruvians have the habit of chewing coca leaves.
Ağaçtaki tüm yapraklar sarardı.
- All the leaves on the tree turned yellow.
Mary önce makyaj yapmadan asla evden ayrılmaz.
- Mary never leaves her house without first putting on makeup.
O, her zaman saat yedide evden ayrılır.
- He always leaves home at seven.
The train car has one single-leaf and two double-leaf doors per side.
gold leaf.
The Chilean Amphijubula Schust. (Schuster, 1970a) which has the facies of a small Frullania and agrees with Frullania in leaf insertion and branching, has a nontiered seta with 16 epidermal cell rows surrounding 4 inner rows.
Perched on a peak amidst the leaf peeper's paradise of Western North Carolina, Fire Mountain Inn is a secluded retreat with close ties to the land.
All the pages fell out of my loose-leaf notebook.
... And that leaf is, nope, it's not possible. ...