Çocukluğunda oldukça cılızdı.
- He was quite weak in his childhood.
Tom kendini kaldırmak için çok cılız.
- Tom is too weak to lift himself.
Güçsüz bir prens olan Eric Danimarkalılar arasında büyük hoşnutsuzluğa sebep olan kötü bir para sistemi çıkardı.
- Eric who was a weak prince issued a bad coinage which excited great discontent among the Danes.
O, hastalığından sonra hâlâ güçsüzdü.
- She was still weak after her illness.
O,İngilizcede zayıftır.
- He is weak in English.
Gıda yetersizliği onu zayıf ve bitkin düşürdü.
- Lack of food had left him weak and exhausted.
Kahvemi hafif severim.
- I like my coffee weak.
Kahvemi hafif istiyorum.
- I'd like my coffee weak.
Tom açıkçası hâlâ çok zayıf.
- Tom is obviously still very weak.
Açık kahveyi tercih ederim.
- I prefer weak coffee.
İnsan zaafına müsamaha göstermek zorundasın.
- You have to allow for human weakness.