kusursuz

listen to the pronunciation of kusursuz
Turkish - English
impeccable

Tom's reputation is impeccable. - Tom'un itibarı kusursuz.

The timing was impeccable. - Zamanlama kusursuzdu.

perfect

The mission went perfectly. - Görev kusursuz olarak gitti.

Tom stood perfectly still. - Tom kusursuzca sakin durdu.

{s} flawless

Tom speaks flawless Russian. - Tom kusursuz Rusça konuşur.

Both methods worked flawlessly. - Her iki yöntem kusursuz çalıştı.

thorough

Tom is thorough, isn't he? - Tom kusursuz, değil mi?

Tom wasn't very thorough. - Tom çok kusursuz değildi.

sound

You sound perfectly qualified. - Kulağa kusursuz bir şekilde nitelikli geliyorsun.

slipt
high grade
excellent

It does seem like an excellent plan. - Kusursuz bir plan gibi görünüyor.

foolproofing
(deyim) far out
seamless
root-and-branch
blotless
definitive
unflawed
eximious
faultless
the dandy
indefectible
final
faultless, flawless, impeccable, blameless, perfect, stainless, irreproachable, excellent mükemmel
precise

Precise measurements are necessary. - Kusursuz ölçümler gerekli.

blameless
clean

It was almost the perfect crime: we arrived at the scene, opened the trunk, killed the man and cleaned up the prints, but we forgot to hide the body. - Neredeyse kusursuz cinayetti: Biz, olay yerine geldik, bagajı açtık, adamı öldürdük ve izleri temizledik, ama biz cesedi gizlemeyi unuttuk.

accomplished
beyond reproach
thoroughgoing
taintless
the perfect

It was almost the perfect crime: we arrived at the scene, opened the trunk, killed the man and cleaned up the prints, but we forgot to hide the body. - Neredeyse kusursuz cinayetti: Biz, olay yerine geldik, bagajı açtık, adamı öldürdük ve izleri temizledik, ama biz cesedi gizlemeyi unuttuk.

ideal

This island has an ideal climate. - Bu adanın kusursuz bir iklimi var.

correct

She's correct for sure. - O kesinlikle kusursuzdur.

Neither Tom nor Mary is correct. - Ne Tom ne de Mary kusursuz.

capital
irreproachable
free from taint
immaculate

The room is in immaculate order. - Oda kusursuz durumda.

fool proofing
spotless
watertight
stainless
above reproach
impeccant
proper
unexceptionable
defect-free
impeccably

Although English is not his first language, he speaks it impeccably. - İngilizce onun anadili olmamasına rağmen, onu kusursuz konuşur.

Tom is always impeccably dressed. - Tom her zaman kusursuz giyinir.

root and branch
{s} unimpeachable
{s} unblemished
kusur
flaw

We all have our flaws. - Hepimizin kusurları var.

How can you speak such flawless German? - Nasıl böyle kusursuz Almanca konuşabiliyorsun?

kusur
defect

Some diseases are caused by a defective gene. - Bazı hastalıklara kusurlu bir gen tarafından sebep olunmaktadır.

If defective in structure, they are perfect in function. - Yapı olarak kusurlu olsalar bile, onlar fonksiyon olarak mükemmeldir.

kusur
fault

For all his faults, Tom had a fundamental sense of decency. - Tüm kusurlarına rağmen, Tom temel ahlak anlayışına sahipti.

She finds fault with everything and everyone. - Her şeye ve herkese bir kusur buluyor.

kusursuz bir şekilde
flawlessly
kusursuz yapmak
perfect
kusursuz aşk
perfect love
kusursuz bir biçimde
perfectly
kusursuz bir şekilde
faultlessly
kusursuz sorumluluk
(Kanun) absolute liability
kusursuz bir biçimde
ideally
kusursuz biçimde
impeccably
kusursuz dost arayan dostsuz kalır
(Atasözü) A person who looks for perfection in his friends ends up friendless
kusursuz güzel olmaz
(Atasözü) Even the best or the most beautiful things have their flaws
kusursuz insan
eugenical
kusursuz
(Konuşma Dili) yeoman service
kusursuz kereste
(Çevre) clear timber
kusursuz kereste
clear lumber
kusursuz kereste
(Çevre) clear stuff
kusursuz kuyu
perfect well
kusursuz majesteleri
his serene highness
kusursuz olarak
dandily
kusursuz olarak
precisely
kusursuz olmak
be flawless
kusursuz olmak
be faultless
kusursuz olmak
be perfect
kusursuz suç
perfect crime
kusursuz uyum
perfect harmony
kusursuz örnek
ideal
kusursuz örnek
perfect specimen
kusursuz şey
dandy
kul kusursuz/hatasız olmaz
(Atasözü) Nobody's perfect./To err is human
kusur
{i} failure
kusur
{i} vice
kusur
failing
kusur
offense
kusur
objection
kusur
reportedly
kusur
wite
kusur
weak
kusur
imperfect

They have eliminated all imperfections. - Bütün kusurları ortadan kaldırdılar.

Love loves imperfectly. - Aşk kusurlu olarak sever.

kusur
(Askeri,Kanun) omission
kusur
peccadillo
kusur
mar

Neither Tom nor Mary is correct. - Ne Tom ne de Mary kusursuz.

kusur
(Kanun) guilt
kusur
(Havacılık) discrepancy
kusur
lapse
kusur
glitch
kusur
culpability
kusur
mistake

Excuse me, but you're mistaken. - Kusura bakma ama hatalısın.

kusur
wrong

There's nothing physically wrong with him. - Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.

Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter. - Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.

kusur
(Reklam) hickey
kusur
(Ticaret) hidden defect
kusur
defo
kusur
short-coming
kusur
culpable
kusur
{i} freckle
kusur
demerit
kusur
imperfection

I am loving Tatoeba despite all its imperfections. - Ben tüm kusurlarına rağmen Tatoeba'yı seviyorum.

I didn't notice the imperfection. - Ben kusuru fark etmedim.

kusur
defection
kusur
shortcoming
kusur
inaccuracy
kusur
offence
kusur
remissness
kusur
imperfectness
kusur
deficiency
kusur
blot
kusur
blemish
hatasız, kusursuz (olarak)
faultless, flawless (as)
kusur
fault, defect, flaw, failing, blemish, offence, offense; deficiency, imperfection; disadvantage
kusur
gaff
kusur
scar
kusur
infirmity
kusur
blame
kusur
(Hukuk) culpability, negligence, delinquency, fault
kusur
taint
kusur
stigma
kusur
cavil
kusur
defalcation
kusur
default
kusur
incomplete
kusur
fauxpas
kusur
remiss
kusur
delinquent
kusur
inaccurate
kusur
foible
Turkish - Turkish
Kusuru olmayan, mükemmel
Kusuru olmayan, mükemmel: "Kadının kendi şiir, hem kusursuz bir şiir."- A. Gündüz
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Şiddetli olan şeyin yavaşlayıp sâkin olması
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) (Kasr. C.) Kasırlar. Saraylar. Köşkler.(Şeytanın mühim bir desisesi : İnsana kusurunu itiraf ettirmemektir. Tâ ki, istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enaniyetini tahrik edip, tâ ki, nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin; âdeta taksiratdan takdis etsin. Evet şey
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Cem' olmalar
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Bir hesabın üstü. Artan kısım
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Pahalanmak. *Eksilmek
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Noksanlık. Eksiklik. Noksan ve âcizlik. İhmal. Tedbirsizlik
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) İmtina', âciz olmak
KUSUR
(Osmanlı Dönemi) Bereketlenmek
Kusur
(Osmanlı Dönemi) LEKE
Kusur
(Hukuk) TAKSİR
Kusur
(Osmanlı Dönemi) CEDB
kusur
Bilerek veya bilmeyerek bir işi gereği gibi yapmamak
kusur
Eksiklik, noksan, nakısa
kusur
Eksiklik, noksan, nakısa: "Biz bu meslek kusurundan oldum olası kendimizi kurtaramamışız ve hâlâ kurtaramamaktayız."- B. Felek. Özür
kusur
(Osmanlı Dönemi) hatâ
kusur
Özür
kusur
Elverişsiz durum
kusursuz
Favorites