Naoki was poor and lived in a hut.
- Naoki fakirdi ve bir kulübede yaşıyordu.
This is the hut in which he lived.
- Bu onun yaşadığı kulübedir.
The man living in the cottage is blind.
- Kulübede yaşayan adam kör.
I saw a cottage in the distance.
- Uzakta bir kulübe gördük.
You'll find a rake in the shed.
- Kulübede bir tırmık bulacaksınız.
Clean out the shed and throw away things you don't need.
- Kulübeyi temizleyin ve ihtiyacınız olmayan şeyleri atın.
There's a fishing lodge near Boston that I often go to.
- Boston yakınında sık sık gittiğim bir balıkçı kulübesi var.
Where's the nearest telephone booth?
- En yakın telefon kulübesi nerededir?
I have left my umbrella in the phone booth.
- Şemsiyemi telefon kulübesinde unutmuşum.
Where is the nearest telephone box?
- En yakın telefon kulübesi nerede?
Ask at the police box over there.
- Oradaki polis kulübesinde sorun.
The man living in the cottage is blind.
- Kulübede yaşayan adam kör.
It seemed that that house was small if it was compared with the cottage which he lived in even recently.
- Son zamanlarda onun yaşadığı kulübe ile karşılaştırılırsa o ev küçük görünüyordu.
Naoki was poor and lived in a cabin.
- Naoki fakirdi ve bir kulübede yaşardı.
We followed him single file till we reached the cabin.
- Kulübeye yetişinceye kadar onu tek sıra izledik.
Tom spent the night in an old hunting shack.
- Tom geceyi eski bir avcı kulübesinde geçirdi.
I want my own house, even if it's a shack.
- Bir kulübe olsa bile kendi evimi istiyorum.