kuşkusuz

listen to the pronunciation of kuşkusuz
Turkish - English
no doubt

That car is no doubt in an awful condition. - O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.

No doubt they feel threatened. - Kuşkusuz kendilerini tehdit altında hissediyorlar.

definite, certain
definitely
unsuspecting, trustful, secure; of course, certainly, surely, no doubt, doubtless
definite
undoubted

But undoubtedly there were no scientific advances then. - Ama kuşkusuz o zaman hiçbir bilimsel gelişme yoktu.

Joking is undoubtedly the best way to learn. - Şaka yapmak kuşkusuz öğrenmek için en iyi yoldur.

certainly
positive
doubtless

It is doubtless that he was murdered. - Onun öldürüldüğü kuşkusuz.

He will doubtless be late. - O kuşkusuz geç kalacak.

indubitable
confident
without doubt

He is without doubt the most successful movie director in the world. - O kuşkusuz dünyadaki en başarılı yönetmen.

certain
beyond all question
certainly, undoubtedly
unsuspecting, trusting
beyond doubt

I believe beyond doubt that she is innocent. - Onun masum olduğuna kuşkusuz olarak inanıyorum.

surely
admittedly

She is a beauty, admittedly, but she has her faults. - Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.

He is admittedly an able leader. - O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.

trustful
doubtlessly
sure
(Politika, Siyaset) quite so
of course
decidedly
without a doubt
naturally
secure
undoubtedly

But undoubtedly there were no scientific advances then. - Ama kuşkusuz o zaman hiçbir bilimsel gelişme yoktu.

Joking is undoubtedly the best way to learn. - Şaka yapmak kuşkusuz öğrenmek için en iyi yoldur.

easily
kuşku
doubt

I believe beyond doubt that she is innocent. - Onun masum olduğuna kuşkusuz olarak inanıyorum.

No one doubts her fitness for the post. - Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.

kuşku
suspicion

Fadil's death raised suspicions. - Fadıl'ın ölümü kuşku uyandırıyordu.

He wasn't worthy of suspicion. - O kuşkuya layık değildi.

kuşku
fears
hiç kuşkusuz
undoubtedly
kuşku
mistrust

The old woman looked at me with surliness and mistrust. - Yaşlı kadın bana öfkeyle ve kuşkuyla baktı.

kuşku
pointing
kuşku
uncertainty
kuşku
boggle
kuşku
inkling

Tom never had an inkling that Mary and John were dating each other. - Tom'un Mary ve John'un birbirleriyle flört ettikleri konusunda hiçbir kuşkusu yok.

kuşku
query
kuşku
reservation
kuşku
qualm
hiç kuşkusuz
admittedly

He is admittedly an able leader. - O hiç kuşkusuz yetenekli bir lider.

She is a beauty, admittedly, but she has her faults. - Hiç kuşkusuz o bir güzel, ama onun hataları var.

hiç kuşkusuz
no doubt

That car is no doubt in an awful condition. - O araba hiç kuşkusuz korkunç bir durumda.

kuşku
question

She had a questionable past. - Onun kuşkulu bir geçmişi var.

Barbara's success is beyond question. - Barbara'nın başarısı kuşkusuz.

kuşku
quandary
kuşku
misgiving
kuşku
distrust

I've always distrusted him. - Ondan her zaman kuşkulandım.

kuşku
impeachment
kuşku
uneasiness
kuşku
suspicion, doubt, misgiving şüphe
kuşku
surmise
kuşku
disbelief

Tom looked at Mary in disbelief. - Tom kuşku içinde Mary'ye baktı.

Tom stared in disbelief. - Tom kuşku içinde baktı.

kuşku
uneasy
kuşku
incertitude
kuşku
{i} incredulity
Turkish - Turkish
Elbette, şüphesiz
Elbette, şüphesiz: "Neşem, iştiham var ve kuşkusuz sağlıklıyım."- R. H. Karay
Kuşkusu olmayan, işkilsiz
şüphesiz
elbet
Kuşku
şüphe
Kuşku
küşüm
Kuşku
endişe
kuşku
Başkalarının iyi niyet ve amaçlarını kötüye yorarak işkillenme duygusu
kuşku
Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirmemekten doğan kararsızlık, işkil, şüphe: "Bütün bunlar hatırlanınca onun zaten bilinen ve kabul edilen samimiyeti kuşku konusu yapılmazdı."- T. Buğra
kuşku
Bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirmemekten doğan kararsızlık, işkil, şüphe
kuşkusuz
Favorites