kuşatmak

listen to the pronunciation of kuşatmak
Turkish - English
{f} encircle
{f} surround
blockade
enclose
besiege
hedge in
bottle up
beleaguer
equip
encompass
girth
girdle
cincture
girt
embosom
hedge round
circle
engirdle
compass
hem around
to surround; to besiege
to gird (someone) with (a sword); to wrap (a belt or sash) around (someone's waist)
begird
engird
to surround, to enclose, to encircle, to close in (on sb/sth); to besiege
hem about
environ
gird
beset
envelop
{f} zone
cordon off
close in
lay siege to
hem in
shut in
brood over
brood
(Askeri) lay siege
belt
{f} bound
bower
confine
(Fiili Deyim ) close in on
{f} ring
siege
{f} inclose
{f} invest
orb
limit
kuşatma
siege

The fortress is under siege. - Kale kuşatma altında.

During the siege, zoo animals regularly ended up on restaurant menus. - Kuşatma sırasında, hayvanat bahçesi hayvanları düzenli olarak restoran menülerine düştüler.

kuşatma
{i} blockade
kuşatma
{i} enclosure
kuşatma
{i} investment
kuşatma
{i} surround
kuşatma
{i} encirclement
kuşatma
compass
kuşatma
besiege
kuşatma
{i} encompassing
kuşatma
encircling
siper ile kuşatmak
entrench
kuşat
beset

The problem was beset with difficulties. - Sorun zorluklarla kuşatıldı.

kuşat
encircle
kuşat
{f} encompassing
kuşat
encompass
kuşat
besiege

The Greeks besieged Troy for ten years. - Yunanlar on yıl boyunca Truva'yı kuşattı.

Armed forces besieged the city. - Silahlı kuvvetler şehri kuşattı.

kuşat
{f} besetting
kuşat
cordon off
kuşat
{f} besieging
kuşatma
envelopment
kuşatma
circumscription
kuşatma
encompassment
kuşatma
{i} besetting
genellikle denizden kuşatmak
usually surrounded by sea to
kuşatma
besieging
kuşatma
seige
arkadan kuşatmak
take in reverse
giydirip kuşatmak
prank
giydirip kuşatmak
dress
giydirip kuşatmak
prank out
giydirip kuşatmak
prank up
giydirip kuşatmak
fig out
giydirip kuşatmak
to doll sb up, to array
giydirip kuşatmak
prink
kale hendeği ile kuşatmak
moat
kuşat
engird
kuşat
surround

The soldiers surrounded the village. - Askerler köyü kuşattı.

Until the morning, the camp of the enemy army was surrounded. - Sabaha kadar düşman ordusunun kampı kuşatılmıştı.

kuşat
surrounding

They're surrounding us. - Onlar bizi kuşatıyor.

kuşat
cordonoff
kuşatma
surrounding; besieging, siege
kuşatma
surrounding
kuşatma
surrounding; siege
kuşatma
envelop
kuşatma
enclosure,inclosure
siperlerle kuşatmak
intrench
siperlerle kuşatmak
entrench
Turkish - Turkish
Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek
Çevresini sarmak, çevrelemek, çevirmek, ablukaya almak, ihata etmek, muhasara etmek: "Denize bakan yönü ile yan sınırlarını rüzgârı kesen sık kargılıklar kuşatıyordu."- N. Cumalı. Çevrelemek, çokça bulunmak
Çevrelemek, çokça bulunmak
Bele sarılıp bağlanan şeyleri başkasının beline bağlamak
Kaplamak
muhasara etmek
kuşatma
Kuşatmak işi, çevirme, çevreleme, sarma, abluka, ihata
kuşatma
Kuşatmak işi, çevirme, çevreleme, sarma, abluka, ihata: "Bir türlü, ne yapsa, nereye gitse bu kuşatmadan kurtulamıyordu bir türlü."- Y. Kemal
kuşatmak
Favorites