koyulmak

listen to the pronunciation of koyulmak
Turkish - English
turn to
start out
begin
approach
sit down
settle down to
to thicken; to darken; to pitch into sth, to buckle down to sth, to get cracking
set about
go
set to
set oneself to do smth
tackle
launch out
start
to begin, set about, set to, embark upon
start in
(for a color) to darken
hop to it
attack
set out
start off
address oneself to
(for a liquid) to thicken
placed
put
set
head for
thicken
koy
{i} cove

I used to make sure I put a cover over my motorcycle at night. - Ben gece motosikletimin üstüne bir kılıf koyduğumu sağlama alırdım.

Tom put a cover over his car. - Tom arabasının üstüne bir kılıf koydu.

koy
put

Please put a cassette in the VCR and press the record button. - Lütfen VCR'a bir kaset koy ve kayıt butonuna bas.

Put some salt on your meat. - Etinin üzerine biraz tuz koy.

koy
inlet
koy
{f} putting

In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric. - Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.

I have no interest in putting my money into your dreams. - Hayallerinize paramı koymakla ilgilenmiyorum.

koy
{i} sound

What sound does a sheep make? - Bir koyun nasıl ses çıkarır?

I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds. - Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.

koy
{i} arm

She keeps him at arm's length these days. - O, bu günlerde onunla arasına mesafe koyuyor.

Tom put his arm around Mary. - Tom kolunu Mary'nin etrafına koydu.

koy
loch
koy
indentation
koy
bight
koy
shag
yola koyulmak
Set off, set to
ciddi olarak işe koyulmak
get down to work
devletçe el koyulmak
escheat
işe koyulmak
approach a task
işe koyulmak
to get down to work, to get busy
işe koyulmak
roll up one's sleeves
işe koyulmak
sit down to work
koy
basin
koy
bay, cove, inlet
koy
small bay, cove
koy
armlet
koy
creek
koy
bay

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

koy
shagged
koyulma
starting
koyulma
attack
koyulma
launching
yapmaya koyulmak
compose oneself
yola koyulmak
trot along
yola koyulmak
cut along
yola koyulmak
strike out
yola koyulmak
wend one's way
yola koyulmak
take one's way
yola koyulmak
trot off
yola koyulmak
to start (out), to set off
yola koyulmak
set forth
yola koyulmak
to set off (on a journey)
Turkish - Turkish
Koyma işine konu olmak
Girişmek, başlamak, teşebbüs etmek
Koymak işine konu olmak
Girişmek, başlamak, teşebbüs etmek: "Söyleyecek şey kalmayınca Rabia fırladı, dükkânı teftişe koyuldu."- H. E. Adıvar
Koyulaşmak
KOY
(Osmanlı Dönemi) Küçük körfez. Karanın içine girmiş, rüzgârdan saklı deniz parçası. Deniz koyuna benzer, çevresi mahfuz yer. Köşe, bucak
Koy
bük
koy
Denizin, gölün küçük girintiler biçiminde karaya doğru sokulduğu yer, küçük körfez: "Sandalını Kaşık Adası'nın bir küçük koyuna çekti."- S. F. Abasıyanık
koy
Denizin, gölün küçük girintiler biçiminde karaya doğru sokulduğu yer, küçük körfez
koyulma
Koyulmak işi
koyulmak
Favorites