It's not necessary to put him in the hospital.
- Onu bu hastaneye koymak gerekli değildir.
I'd like to put some things in the hotel safe.
- Otel kasasına bir şeyler koymak istiyorum.
We hired a crane to lift the new air conditioner and place it on the roof.
- Yeni klimayı kaldırmak ve onu çatıya koymak için bir vinç kiraladık.
Tom didn't have a place to put his things.
- Tom'un eşyalarını koymak için bir yeri yoktu.
The suspect had to lay all his things on the table.
- Şüpheli tüm eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
The suspect had to lay all his personal effects on the table.
- Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
We need strong leaders who are not afraid of standing up to political correctness.
- Bizim politik doğruluğa karşı koymaktan korkmayan güçlü liderlere ihtiyacımız var.
I'd like to put some things in the hotel safe.
- Otel kasasına bir şeyler koymak istiyorum.
As soon as I can get a decent video camera, I'll start making videos to put online.
- İyi bir video kamera alır almaz, online koymak için videolar yapmaya başlayacağım.
We had to put down the dog.
- Köpeği yere koymak zorundaydık.
I'd like to put my valuables in a safe deposit box, if any are available.
- Uygun olan bir çelik kasaya değerli eşyalarımı koymak istiyorum.
It is true that yours is a good idea, but I am afraid it will be hard to put into practice.
- Seninkinin iyi bir fikir olduğu doğru ama korkarım ki onu uygulamaya koymak zor olacak.
He put a cover over his car.
- O, arabasının üzerine bir örtü koydu.
Tom put a cover over his car.
- Tom arabasının üstüne bir kılıf koydu.
We haven't been able to find anyone to replace Tom.
- Tom'un yerine koymak için hiç kimseyi bulamıyoruz.
We haven't been able to find anyone to replace Tom.
- Tom'un yerine koymak için birisini bulamıyoruz.
They dug miles of underground tunnels to resist the enemy attack.
- Onlar düşman saldırısına karşı koymak için millerce yeraltı tünelleri kazdılar.
Sometimes it's hard to resist the impulse to burst out laughing.
- Bazen kahkahayla gülme dürtüsüne karşı koymak zordur.
Tom has a tendency to misplace things.
- Tom'un şeyleri yanlış yere koymak gibi bir eğilimi var.
In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
- Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
Put the carrots in the pot.
- Havuçları tencereye koy.
Is it hard to fool you?
- Seni aptal yerine koymak zor mu?
Tom didn't want to make a fool of himself.
- Tom kendini aptal yerine koymak istemedi.
You've got to fight back.
- Karşı koymak zorundasın.
We won't hesitate to fight back.
- Karşı koymak için tereddüt etmeyeceğiz.
Someone has to confront Tom.
- Biri Tom'a karşı koymak zorunda.
Someone has to confront them.
- Biri onlara karşı koymak zorunda.
Would you mind putting a link on your web page to our company's web site?
- Web sayfana bizim şirketin web sitesi ile ilgili bir link koyar mısın?
I had a hard time putting the kid to bed.
- Çocuğu yatağa koyarken sıkıntı çektim.
I put my fingers in my ears to block out the terrible sounds.
- Ben korkunç sesleri engellemek için parmaklarımı kulaklarıma koydum.
What sound does a sheep make?
- Bir koyun nasıl ses çıkarır?
Oliver thought that his parents, Tom and Mary, weren't setting rules or monitoring his whereabouts.
- Oliver ebeveynleri Tom ve Mary'nin kurallar koymadığını ya da onun nerede olduğunu izlemediklerini düşündü.
It's a word I'd like to find a substitute for.
- Bu yerine koymak için bulmak istediğim bir kelime.
Tom put the thermometer under his arm.
- Tom ısıölçeri kolunun altına koydu.
Tom put his arm around Mary.
- Tom kolunu Mary'nin etrafına koydu.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.