korunmamış

listen to the pronunciation of korunmamış
Turkish - English
unprotected
undefended
koru
{i} grove

Sami hid his car in a grove of trees. - Sami arabasını bir ağaç korusuna sakladı.

Might it happen to be a large symbolic grove of trees? - Ağaçların büyük bir sembolik korusu olabilir mi?

koru
wood

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

koru
protect

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

One has to protect his family. - İnsan ailesini korumak zorundadır.

koru
plantation
koru
maintain

Dan maintained his innocence all along the lawsuit. - Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.

He maintains his car well. - O, arabasını iyi korur.

koru
(Bilgisayar) keep

Tom struggled to keep his composure. - Tom soğukkanlılığını korumak için mücadele etti.

He wore a pullover sweater to keep from getting cold. - Kendini soğuktan korumak için kazak giydi.

koru
woods
koru
{f} preserve

They have preserved the building. - Onlar binayı korudular.

Good traditions should be preserved. - İyi geleneklerin korunması gerekir.

koru
{f} protected

We protected ourselves against danger. - Tehlikeye karşı kendimizi koruduk.

The policeman protected the witness. - Polis memuru tanığı korudu.

koru
{f} sheltering
koru
{f} conserving
koru
{f} saved
koru
{f} preserving

We don't need a formal institution for preserving peace. - Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.

Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations. - Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.

koru
{f} guarded

The palace was heavily guarded. - Saray sıkı şekilde korunuyordu.

The prison is heavily guarded. - Hapishane ağır biçimde korunuyor.

koru
copse
koru
{f} sheltered

Tom lives a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.

Tom has led a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat sürdü.

koru
{f} safekeeping

The valuables are in the safekeeping of the bank. - Değerli şeyler bankanın korumasındadır.

koru
spinney
koru
{f} maintaining

I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road. - Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.

koru
debar from
koru
conserve

We must try to conserve our natural resources. - Doğal kaynaklarımızı korumaya çalışmalıyız.

We need to conserve ammo. - Cephaneyi korumalıyız.

koru
{f} saving

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

Protecting the environment means saving ourselves. - Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.

koru
{f} maintained

Tom has maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

Dan maintained his innocence all along the lawsuit. - Dan tüm dava boyunca masumiyetini korudu.

koru
{f} preserved

Afghan democracy needs to be preserved even with nuclear bombs. - Afgan demokrasinin bile nükleer bombalarla korunması gerekir.

Rainforests should be preserved. - Yağmur ormanları korunmalı.

koru
{f} guard

Cuban soldiers were guarding the streets. - Kübalı askerler sokakları koruyordu.

The secret service guards him against attack. - Gizli servis onu saldırıya karşı koruyor.

koru
{f} safeguard

We must fight to safeguard our civil rights. - Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

koru
{f} protecting

I'm responsible for protecting her. - Onu korumakla sorumluyum.

He made an admirable speech about protecting the environment. - O, çevreyi koruma hakkında taktire şayan bir konuşma yaptı.

koru
{f} shelter

Tom sought shelter from the rain. - Tom yağmurdan korunmak için sığınak aradı.

Trees shelter my house from the wind. - Ağaçlar evimi rüzgardan koruyorlar.

koru
{f} guarding

How many men are guarding them? - Kaç tane adam onları koruyor?

Cuban soldiers were guarding the streets. - Kübalı askerler sokakları koruyordu.

koru
bring through
koru
{f} shielded

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
brought through
koru
small forest
koru
holt
koru
coppice
koru
grove, small wood
koru
grove, copse, coppice
koru
boscage
koru
broughtthrough
koru
buffer
koru
debarfrom
koru
{f} shield

The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions. - Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
bringthrough
koru
conserved

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

Turkish - Turkish

Definition of korunmamış in Turkish Turkish dictionary

Koru
golluk
koru
Bakımlı küçük orman
koru
Küçük orman
koru
Küçük ve bakımlı orman