korunarak

listen to the pronunciation of korunarak
Turkish - English
guardedly
in a conservative manner; "we estimated the number of demonstrators conservatively at 200,000 "
In a guarded manner
in a guarded manner; cautiously; carefully
koru
{i} grove

Sami hid his car in a grove of trees. - Sami arabasını bir ağaç korusuna sakladı.

I went into the grove with him. - Onunla birlikte koruya girdim.

koru
wood

The wood was kindled, the flames arose, and a mouldering heap of ashes was soon all that remained of Mrs Askew and her fellow martyrs. - Koru yakıldı, alevler yükseldi, ve kısa sürede bayan Askew ve arkadaş şehitleriyle ilgili geriye kalan bütün şey dökülen bir küller yığınıydı.

koru
protect

Everyone has the right to form and to join trade unions for the protection of his interests. - Herkesin menfaatlerinin korunması için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır.

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

koru
plantation
koru
maintain

He maintains his car well. - O, arabasını iyi korur.

Tom maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

koru
(Bilgisayar) keep

You must eat properly to keep up your strength. - Gücünü korumak için gerektiği şekilde yemelisin.

I recommend we keep our distance. - Mesafemizi korumamızı tavsiye ederim.

koru
woods
koru
{f} preserve

They have preserved the building. - Onlar binayı korudular.

We must preserve our peaceful constitution. - Bizim barışçıl anayasamızı korumamız gerekir.

koru
{f} protected

The mother cat protected her kittens. - Anne kedi yavrularını korudu.

Iron Arm Atom protected the country from danger. - Astro çocuk ülkeyi tehlikeden korudu.

koru
{f} sheltering
koru
{f} conserving
koru
{f} saved
koru
{f} preserving

We don't need a formal institution for preserving peace. - Barışı korumak için resmi bir kuruma ihtiyacımız yok.

Preserving world peace is one of the main purposes of the United Nations. - Dünya barışını korumak, Birleşmiş Milletlerin temel amaçlarından biridir.

koru
{f} guarded

Tom is being guarded by three men. - Tom üç adam tarafından korunuyor.

The soldiers guarded the bridge. - Askerler köprüyü korudular.

koru
copse
koru
{f} sheltered

These flowers should be sheltered from the rain. - Bu çiçekler yağmurdan korunmalıdır.

Tom lives a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.

koru
{f} safekeeping

The valuables are in the safekeeping of the bank. - Değerli şeyler bankanın korumasındadır.

koru
spinney
koru
{f} maintaining

I've been trying to find out who is responsible for maintaining this road. - Bu yolu korumak için kimlerin sorumlu olduğunu bulmaya çalışıyordum.

koru
debar from
koru
conserve

We need to conserve ammo. - Cephaneyi korumalıyız.

When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it. - Ayılar uyuduğunda ya da uzandığında onların duruşları ısıdan kurtulmak ya da onu korumak isteyip istemediklerine bağlıdır.

koru
{f} saving

Can Tatoeba contribute to the saving of endangered languages? - Tatoeba, yok olma tehlikesinde olan dillerin korunmasında katkıda bulunabilir mi?

Protecting the environment means saving ourselves. - Çevreyi korumak kendimizi korumak anlamına gelir.

koru
{f} maintained

The sidewalk is well maintained. - Kaldırım iyi korunmuştur.

Tom has maintained his innocence. - Tom suçsuzluğunu korumuştur.

koru
{f} preserved

Good traditions should be preserved. - İyi geleneklerin korunması gerekir.

Rainforests should be preserved. - Yağmur ormanları korunmalı.

koru
{f} guard

The President's guards are stationed in front of the entrance. - Devlet Başkanının korumaları girişin önünde konuşlandırıldılar.

Cuban soldiers were guarding the streets. - Kübalı askerler sokakları koruyordu.

koru
{f} safeguard

We must fight to safeguard our civil rights. - Vatandaşlık haklarımızı korumak için mücadele etmeliyiz.

koru
{f} protecting

We're supposed to be protecting Tom. - Tom'u korumamız gerekiyor.

They know the importance of protecting the earth. - Dünyayı korumanın önemini biliyorlar.

koru
{f} shelter

Tom lives a sheltered life. - Tom korunaklı bir hayat yaşıyor.

Trees shelter my house from the wind. - Ağaçlar evimi rüzgardan koruyorlar.

koru
{f} guarding

Shouldn't somebody be guarding the prisoner? - Birinin mahkûmu koruyor olması gerekmez mi?

How many men are guarding them? - Kaç tane adam onları koruyor?

koru
bring through
koru
{f} shielded

Tom shielded his eyes from the sun. - Tom gözlerini güneşten korudu.

koru
brought through
koru
small forest
koru
holt
koru
coppice
koru
grove, small wood
koru
grove, copse, coppice
koru
boscage
koru
broughtthrough
koru
buffer
koru
debarfrom
koru
{f} shield

All the police officers were equipped with shields to defend themselves against the rioters. - Bütün polis memurları kendilerini ayaklanmacılara karşı korumak için kalkanlarla donatıldı.

The concrete layer of the nuclear reactor's shielding will be destroyed using controlled explosions. - Nükleer reaktörün koruyucu somut tabakası kontrollü patlamalar kullanılarak imha edilecek.

koru
bringthrough
koru
conserved

He conserved his energy for the next game. - Bir sonraki oyun için enerjisini korudu.

Turkish - Turkish

Definition of korunarak in Turkish Turkish dictionary

Koru
golluk
koru
Bakımlı küçük orman
koru
Küçük orman
koru
Küçük ve bakımlı orman
korunarak
Favorites