korkutmak

listen to the pronunciation of korkutmak
Turkish - English
scare

Sorry, I didn't mean to scare you. - Üzgünüm, amacım seni korkutmak değildi.

If I wanted to scare you, I would tell you what I dreamt about a few weeks ago. - Seni korkutmak isteseydim, birkaç hafta önce rüyamda ne gördüğümü anlatırdım.

frighten

I'm sorry, I didn't mean to frighten you. - Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.

I didn't mean to frighten you. - Seni korkutmak istemedim.

appall
intimidate
fright

I didn't mean to frighten you. - Seni korkutmak istemedim.

I'm sorry, I didn't mean to frighten you. - Üzgünüm, seni korkutmak istemedim.

appal
boggle
discourage
make one's hair stand on end
terrorise
(deyim) make someone's blood run cold
scare away
worry
gally
bully
(Argo) gallow
gallying
terrify

That was enough to terrify anyone. - O herkesi korkutmak için yeterliydi.

(deyim) send chills up someone's spine
funk
cow
awe
bulldoze
to frighten, to scare, to cow, to daunt, to startle, to horrify; to worry; to threaten
startle

I'm sorry, I didn't mean to startle you. - Üzgünüm seni korkutmak istemedim.

We don't want to startle anyone. - Biz kimseyi korkutmak istemiyoruz.

terrorize
dismay
threaten
alarm

I didn't want to alarm you. - Seni korkutmak istemedim.

daunt
to scare off/away
to frighten, scare; to intimidate; to alarm, give (someone) a fright
administer a shock
horrify
overawe
affright
(deyim) scare the heck out of someone
to frighten
chill
çok korkutmak
terrify
gözünü korkutmak
intimidate
gözünü korkutmak
threaten
korkut
{f} frightened

The fury of the storm frightened the children. - Fırtınanın hiddeti çocukları korkuttu.

The explosion frightened the villagers. - Patlama köylüleri korkuttu.

korkut
frighten

The fury of the storm frightened the children. - Fırtınanın hiddeti çocukları korkuttu.

I spoke to him kindly so as not to frighten him. - Korkutmamak için onunla nazik şekilde konuştum.

gözünü korkutmak
daunt
korkut
{f} dismay
korkutma
threat

No one threatened Tom. - Kimse Tom'un gözünü korkutmadı..

korkutma
frightening
korkut
{f} frightening

This movie is frightening to the children. - Bu film çocuklar için korkutucu.

The big dog is frightening them. - Büyük köpek onları korkutuyor.

korkutma
horrifying
korkutma
startling
korkut
{f} horrified
korkut
{f} dismaying
korkut
{f} horrifying
korkut
horrify
korkut
{f} scared

She was scared by the big earthquake. - Büyük bir deprem tarafından korkutuldu.

The animals were scared by the thunder. - Hayvanlar gök gürültüsü tarafından korkutuldular.

korkut
{f} startling
korkut
{f} startled

Tom is easily startled. - Tom kolayca korkutuluyor.

I'm sorry if I startled you. - Seni korkuttuysam üzgünüm.

korkut
{f} scare

When I was little, I wanted to have a pet brown bear to scare my neighbors. - Ben çocukken, komşuları korkutmak için bir evcil kahverengi ayım olsun istedim.

I didn't mean to scare you. - Seni korkutmak istemedim.

korkut
startle

We don't want to startle anyone. - Biz kimseyi korkutmak istemiyoruz.

I'm sorry if I startled you. - Seni korkuttuysam üzgünüm.

korkut
intimidate

Don't let Tom intimidate you. - Tom'un gözünü korkutmasına izin verme.

It's no use trying to intimidate me. - Gözümü korkutmaya çalışmanın faydası yok.

korkutma
intimidation
korkutma
{i} dismaying
korkutma
hazing
göz korkutmak
daunt
göz korkutmak
threaten
gözünü korkutmak
hector
gözünü korkutmak
browbeat
gözünü korkutmak
to daunt, to intimidate, to discourage
korkut
terrorize
korkut
terrify

That was enough to terrify anyone. - O herkesi korkutmak için yeterliydi.

Sami was terrifying the girls. - Sami kızları korkutuyordu.

korkut
spook

Something must've spooked her. - Bir şey onu korkutmuş omalı.

I didn't mean to spook you. - Seni korkutmak istemedim.

korkut
overawe
korkut
dismayed
korkutma
turn
korkutma
terrorization
ters bakışla korkutmak
browbeat
öcü ile korkutmak
demonize
ölesiye korkutmak
frighten smb. to death
Turkish - Turkish
Korkmasına yol açmak: "Yılan beni o kadar korkutmuştu ki, bakarken kuşun hesabına ondan ben korkuyorum."- M. Ş. Esendal
Korkmasına yol açmak
Kaygıya düşürmek: "Sevdiğimiz bir kadının nazarımızda meziyet teşkil eden birçok hâlleri karımız olacak kadında bizi korkutur."- H. C. Yalçın
Kaygıya düşürmek
Gözdağı vermek
(Osmanlı Dönemi) TAKA
(Osmanlı Dönemi) TAV'İZ
(Osmanlı Dönemi) İFZA'
(Osmanlı Dönemi) İCAL
(Osmanlı Dönemi) İD'AD
(Osmanlı Dönemi) TENCİR
(Osmanlı Dönemi) TAV'İD
(Osmanlı Dönemi) IHAFE
(Osmanlı Dönemi) TEFVİH
(Osmanlı Dönemi) TEFNİD
ürkütmek
(Osmanlı Dönemi) TEZVİ'
(Osmanlı Dönemi) inzar
Korkutma
(Hukuk) İKRAH
korkut
Büyük dolu tanesi
korkutma
Korkutmak işi
korkutmak
Favorites