korkunçluk

listen to the pronunciation of korkunçluk
Turkish - English
terribleness
frightfulness
hideousness
fearsomeness; dreadfulness
awfulness
dreadfulness
gruesome
horribleness
monstrousness
hellishness
fearfulness
formidability
hideous
ghastliness
horrid
korkunç
awesome

I thought it was awesome. - Onun korkunç olduğunu düşündüm.

That really sounds quite awesome. - Bu gerçekten oldukça korkunç görünüyor.

korkunç
terrible

Ken seems to have a terrible cold. - Ken korkunç bir soğuk algınlığı olmuş gibi görünüyor.

General John Pope made a terrible mistake. - General John Pope korkunç bir hata yaptı.

korkunç
{s} terrifying

Never have I read so terrifying a novel as this. - Asla bunun gibi korkunç bir roman okumadım.

Tom made a terrifying threat against Mary. - Tom Mary'ye karşı korkunç bir tehdit yaptı.

korkunç
formidable

Formidable looking spiders do not attack people. - Korkunç görünen örümcekler insanlara saldırmazlar.

korkunç
fearful

The fearful noise astonished anyone coming for the first time. - Korkunç gürültü ilk defa gelen birini şaşırttı.

This club is fearfully dull. The dance floor is empty and the smoking patio is packed. - Bu kulüp korkunç şekilde sıkıcıdır. Dans alanı boş ve sigara içme verandası tıka basa doludur.

korkunç
scary

Didn't your mother teach you anything? When you meet with scary people always protect your wallet and your arsehole! - Annen sana bir şey öğretmedi mi? Korkunç biriyle karşılaştığında cüzdanını koru ve kıçını!

I have never read such a scary novel. - Böylesine korkunç bir romanı asla okumadım.

korkunç
frightening
korkunç
awful

Where did you find this awful dog? - Bu korkunç köpeği nereden buldun?

It's awfully hot today. - Bugün hava korkunç sıcak.

korkunç
grim

The firemen's face was grim when he came out of the burning house. - Yanan evden dışarı çıktığı zaman itfaiyecinin yüzü korkunçtu.

Tom's prognosis was grim. - Tom'un prognozu korkunçtu.

korkunç
{s} appalling

He says appalling things. - O, korkunç şeyler söylüyor.

Sami didn't deserve to die in this appalling way. - Sami bu kadar korkunç şekilde ölmeyi hak etmedi.

korkunç
{s} fearsome
korkunç
cruel

What you did to Tom was cruel. - Tom'a yaptığın korkunçtu.

korkunç
grisly

The murder scene was a grisly sight. - Cinayet yeri korkunç bir manzaraydı.

korkunç
direful
korkunç
horrific

Sami committed six horrific murders. - Sami altı tane korkunç cinayet işledi.

Uncover the horrific truth of this shocking story. - Bu şok edici hikayenin korkunç gerçeğini ortaya çıkarın.

korkunç
{s} gruesome

Layla and Sami were a very gruesome couple of killers. - Leyla ve Sami çok korkunç bir katil çiftiydi.

korkunç
{s} disgusting
korkunç
{s} desperate

Desperate men often do desperate things. - Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.

korkunç
dreaded
korkunç
{s} monstrous

Murder is a monstrous act. - Cinayet korkunç bir eylem.

korkunç
minacious
korkunç
tragical
korkunç
bloodcurdling
korkunç
outrageous
korkunç
giant
korkunç
horrifying

That's a horrifying thought. - O korkunç bir düşünce.

That's funny and horrifying at the same time. - O komik ve aynı zamanda korkunç.

korkunç
hair-raiser
korkunç
horrible

Something horrible happened in the busy square. - Kalabalık meydanda korkunç bir şey oldu.

The enemy committed a horrible manslaughter in the city. - Düşman, şehirde korkunç bir katliam yaptı.

korkunç
terribly

I am terribly busy because the report deadline is near. - Korkunç derecede meşgulüm çünkü raporun verilme tarihi yakındır.

It was terribly cold yesterday. - Dün hava korkunç derecede soğuktu.

korkunç
hideous

A hideous monster used to live there. - Orada korkunç bir canavar yaşardı.

The police haven't yet caught the person who committed this hideous crime. - Polis henüz bu korkunç suçu işlemiş kişiyi yakalamış değil.

korkunç
very

The world outside is very scary. - Dünyanın dışı çok korkunçtur.

That day really was very scary. - O gün gerçekten çok korkunçtu.

korkunç
grewsome
korkunç
shocking

Uncover the horrific truth of this shocking story. - Bu şok edici hikayenin korkunç gerçeğini ortaya çıkarın.

korkunç
tragic

Sami died in a terrible tragic way. - Sami korkunç trajik bir şekilde öldü.

korkunç
haircurling
korkunç
hellish

Life is more hellish than hell itself. - Yaşam cehennemin kendisinden daha korkunç.

korkunç
desperateness
korkunç
horrendous

It was a horrendous experience. - O korkunç bir deneyimdi.

A horrendous situation developed. We hope the government can find a satisfactory solution. - Korkunç bir durum gelişti. Hükümetin tatmin edici bir çözüm bulabileceğini umuyoruz.

korkunç
vicious
korkunç
sickening
korkunç
superb
korkunç
unspeakable
korkunç
hair-raising
korkunç
unearthly
korkunç
egregious
korkunç
dreadfull

Tom is dreadfully wrong. - Tom korkunç bir şekilde hatalı.

It will be dreadfully hot. - Korkunç sıcak olacak.

korkunç
damn
korkunç
horrid

Sami described a horrid scene. - Sami, korkunç bir sahne tarif etti.

korkunç
gastly
korkunç
fell
korkunç
awed
korkunç
macabre

He enjoys engaging in macabre activities such as dissecting animal corpses and stalking people on the street at night. - O, hayvan cesetlerini parçalayarak incelemek ve geceleri sokaklarda insanları gizlice takip etmek gibi korkunç aktivitelerle uğraşmaktan hoşlanır.

korkunç
spooky
korkunç
lurid

Day after day the tabloids titillated the public with lurid details about the president's marital infidelity. - Günbe gün gazeteler Başkanın evliliğine sadakatsizliği hakkında korkunç detaylarla halkın içini gıcıkladılar.

korkunç
ghastly

That clothing store was ghastly. - O giyim mağazası korkunçtu.

korkunç
redoubted
korkunç
giantlike
korkunç
scare
korkunç
slang very, terrifically, awfully, frightfully
korkunç
disastrous
korkunç
gory
korkunç
ghoulish
korkunç
terrific, frightful, extreme, tremendous
korkunç
terrible, terrifying; dreadful, awful
korkunç
eldritch
korkunç
terrible, dreadful, horrible, horrific, horrifying, horrendous; terrific, superb; terribly, very
korkunç
frightful

It was frightful when my car skidded on the ice. - Arabam buz üzerinde savrulduğunda, korkunçtu.

This morning the weather is frightful. - Bu sabah hava korkunç.

korkunç
dreadful

I had a dreadful dream last night. - Dün gece korkunç bir rüya gördüm.

Tom is dreadfully wrong. - Tom korkunç bir şekilde hatalı.

korkunç
dire

It was a dire situation. - O korkunç bir durumdu.

The situation became very dire. - Durum çok korkunç oldu.

korkunç
{s} terrific

Fadil's crime was utterly terrific. - Fadıl'ın suçu son derece korkunçtu.

korkunç
unholy
korkunç
tearing
korkunç
minaceous
korkunç
revolting
korkunç
hair raising
korkunç
hairraising
korkunç
{s} redoubtable
Turkish - Turkish
Korkunç olma durumu
Korkunç olma durumu: "Korkunçluğun içinde harikulade tablolar birbirini kovalıyordu."- R. H. Karay
Korkunç
(Hukuk) AHŞA
Korkunç
hail
korkunç
Çok aşırı, pek çok, güçlü, şiddetli
korkunç
Çok korkulu, korku veren, dehşete düşüren, müthiş: "Bizi buraya getiren arabacı yolda birtakım korkunç şeyler söyledi."- H. R. Gürpınar
korkunç
Herhangi bir özelliğiyle şaşkınlık veren. Çok aşırı, pek çok, güçlü, şiddetli: "Kendini korkunç bir pehlivan sanırmış ki, adını Çelikkol koymuş."- M. Ş. Esendal
korkunç
Çok korkulu, korku veren, dehşete düşüren, müthiş
korkunç
şaşkınlık veren
korkunçluk
Favorites