konuya

listen to the pronunciation of konuya
Turkish - English
to matter
thematization
matter to
adrem
konu
subject

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

I cannot appreciate the subtleties of the subject. - Ben konunun inceliklerini kavrayamam.

konu
topic

Our topic of the week is: _____. - Haftanın konusu: _____.

That topic is worth discussing. - Bu konu tartışılmaya değer.

konu
matter

I can't agree with them on this matter. - Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.

They are matters which we need to discuss. - Onlar tartışmamız gereken konular.

konu
(Hukuk) issue

The delegates voted on the issue. - Delegeler konuyla ilgili oy kullandı.

The convention voted on the issue sixty times. - Kongre, konuyla ilgili altmış kez oylandı.

konuya göre
(Bilgisayar) by subject
konuya bağlı kalmak
stick to one's text
konuya dönmek
hark back
konuya dönmek
get back to the subject
konuya dönmek
return to the subject
konuya sadık kalmak
stick to the point
konuya sadık kalmak
keep to the point
konudan konuya geçen
discursive
konudan konuya atlamak
fly off at a tangent
konudan konuya atlamak
go off at a tangent
konu
point

I couldn't get the point of his speech. - Konuşmasının konusunu anlayamadım.

I differ from you on that point. - Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.

konu
subject , topic
konu
affair

According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs. - Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.

The affair cost me many sleepless nights. - Konu bana birçok uykusuz gecelere mal oldu.

konu
theme

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

What's the theme of the novel? - Romanın konusu nedir?

konu
heading
konu
subject, topic, matter
konu
scope

This subject is not within the scope of our study. - Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.

konu
{i} head

I would like to speak to the head nurse. - Baş hemşire ile konuşmak istiyorum.

They all have arms, legs, and heads, they walk and talk, but now there's SOMETHING that wants to make them different. - Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.

konu
(Politika, Siyaset) area

Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement. - Arabulucular iki taslak metin üzerinde anlaşmaya vardı, ama hala anlaşma sağlanamayan birçok konu var.

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

konu
score
konu
object

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

His book became an object of criticism. - Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.

konu
(Bilgisayar) re
konu
subject matter

Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter. - Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.

konu
shebang
konu
business

Shall we shoot the breeze for a while before talking business? - İşten konuşmadan önce biraz gevezelik edelim mi?

I was just talking to him. Talking to him about what? That's none of your business. - Sadece onunla konuşuyordum. Onunla ne hakkında konuşuyordun? O seni ilgilendirmez.

konu
res

This carpet is designed for residential use. - Bu halı konut kullanımı için tasarlanmıştır.

He responded to a speech of welcome. - Bir karşılama konuşmasını yanıtladı.

konu
text

Taro ordered some English conversation textbooks from London. - Taro, Londra'dan bazı İngilizce konuşma ders kitapları ısmarladı.

There's not so much text in this book. - Bu kitapta o kadar çok konu yok.

konu
question

He interrupted the speaker with frequent questions. - O, sık sık soruları ile konuşmacını sözünü kesti.

A trip to America this summer is out of the question. - Bu yaz Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.

Konu
the subject
konu
{i} argument

Tom hasn't talked to me since we had that argument. - O tartışmayı yaptığımızdan beri Tom benimle konuşmadı.

We had an argument about it last night. - Dün gece bu konuda tartıştık.

konu
hot topic
konuya hakim
to have a command in/at
asıl konuya geçmek
to get down to brass tacks
bu konuya
hereunto
bu konuya
hereto
döndürüp dolaştırıp aynı konuya getirmek
bring round
dönüp dolaşıp aynı konuya getirmek
work round to
dönüp dolaşıp aynı konuya getirmek
(söz) work around to
hakim olmak (konuya vb)
have a grasp of
hakim olmak (konuya vb)
have full knowledge of
konu
thing

Professor Brown explains things very well. - Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konu
subject, topic; matter; theme
nazik konuya dokunmak
skate on thin ice
önceki konuya dönmek
hark back to
Turkish - Turkish

Definition of konuya in Turkish Turkish dictionary

Konu
sermaye
Konu
süje
Konu
mevzu

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Konu
sayfa
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu: "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım."- Y. Z. Ortaç. Üzerinde konuşulan şey, bahis: "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım."- B. Felek
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
konu
Üzerinde konuşulan şey, bahis
konu
(Osmanlı Dönemi) bahis
konuya
Favorites