konun

listen to the pronunciation of konun
Turkish - English
to be
{f} exist
konu
subject

I concentrated my attention on the subject. - Ben, dikkatimi konuya yoğunlaştırdım.

Marriage isn't a subject that interests young people. - Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.

konu
topic

The conversation moved on to other topics. - Konuşma diğer konulara geçti.

Our topic of the week is: _____. - Haftanın konusu: _____.

konu
matter

I would like to talk with you about this matter. - Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.

I can't agree with them on this matter. - Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.

konu
(Hukuk) issue

Communism was the biggest issue in the campaign. - Komünizm kampanyada en büyük konu oldu.

The convention voted on the issue sixty times. - Kongre, konuyla ilgili altmış kez oylandı.

konu
point

I couldn't get the point of his speech. - Konuşmasının konusunu anlayamadım.

I can't go along with you on that point. - Ben bu konuda seninle aynı fikirde olamam.

konu
subject , topic
konu
affair

The affair cost me many sleepless nights. - Konu bana birçok uykusuz gecelere mal oldu.

According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs. - Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.

konu
theme

What's the theme of the novel? - Romanın konusu nedir?

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

konu
heading
konu
subject, topic, matter
konu
scope

This subject is not within the scope of our study. - Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.

konu
{i} head

Paradoxically, the President of Turkey is the de jure head of state but has no legal role in government. - Türkiye Cumhurbaşkanı, paradoksal bir biçimde hukuken devletin başı olmasına rağmen hükümet içinde yasal bir konumu yoktur.

Tom's speech was full of double entendres, most of which went over his audience's head. - Tom'un konuşması çift anlamlı sözlerle doluydu. Bunların çoğunu seyirci anlamadı.

konu
(Politika, Siyaset) area

Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement. - Arabulucular iki taslak metin üzerinde anlaşmaya vardı, ama hala anlaşma sağlanamayan birçok konu var.

They want to talk to you about areas of mutual interest. - Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.

konu
score
konu
object

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

His book became an object of criticism. - Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.

konu
(Bilgisayar) re
konu
subject matter

Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter. - Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.

konu
shebang
konu
business

They were talking business. - Onlar iş konuşuyorlardı.

I was just talking to him. Talking to him about what? That's none of your business. - Sadece onunla konuşuyordum. Onunla ne hakkında konuşuyordun? O seni ilgilendirmez.

konu
res

This carpet is designed for residential use. - Bu halı konut kullanımı için tasarlanmıştır.

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. - Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

konu
text

We read the full text of his speech. - Onun konuşmasının tam metnini okuduk.

There's not so much text in this book. - Bu kitapta o kadar çok konu yok.

konu
question

He interrupted the speaker with frequent questions. - O, sık sık soruları ile konuşmacını sözünü kesti.

A trip to America is out of the question. - Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.

Konu
the subject
konu
{i} argument

Tom hasn't talked to me since we had that argument. - O tartışmayı yaptığımızdan beri Tom benimle konuşmadı.

This argument is pure rhetoric. - Bu tartışma etkili konuşma sanatından başka bir şey değil.

konu
hot topic
konu
thing

I don't like to leave things up in the air. - Konuları sallantıda bırakmayı sevmiyorum.

We always talked about a lot of things after school. - Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.

konu
subject, topic; matter; theme
Turkish - Turkish

Definition of konun in Turkish Turkish dictionary

Konu
sermaye
Konu
süje
Konu
mevzu

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Konu
sayfa
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu: "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım."- Y. Z. Ortaç. Üzerinde konuşulan şey, bahis: "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım."- B. Felek
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
konu
Üzerinde konuşulan şey, bahis
konu
(Osmanlı Dönemi) bahis
konun
Favorites