konulu

listen to the pronunciation of konulu
Turkish - English
topical
local to a particular place
Arranged according to topic or theme; thematic
A topical anaesthetic
Applied to a localized part of the body
Of current interest; contemporary

Fair trade has become quite a topical subject.

{a} local, limited, fixed, applied, general
applied externally
Of drugs or treatments being applied locally to the area being treated
pertaining to the surface of a body part; "a drug for topical (or local) application"; "a topical anesthesia"
Resembling a topic, or general maxim; hence, not demonstrative, but merely probable, as an argument
Pertaining to, or consisting of, a topic or topics; according to topics
Applied to the skin only
Applied directly to the skin
of or relating to or arranged by topics; "a detailed record on both a chronological and a topical basis"
pertaining to the surface of the skin; a medication applied to the skin
of or relating to or arranged by topics; "a detailed record on both a chronological and a topical basis
konu
subject

I cannot appreciate the subtleties of the subject. - Ben konunun inceliklerini kavrayamam.

Marriage isn't a subject that interests young people. - Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.

konu
topic

Our topic of the week is: _____. - Haftanın konusu: _____.

A new topic came up in conversation. - Konuşmada yeni bir konu gündeme geldi.

konu
matter

They are matters which we need to discuss. - Onlar tartışmamız gereken konular.

I can't agree with them on this matter. - Bu konuda onlarla aynı fikirde olamam.

konu
(Hukuk) issue

Let us turn now to the fundamental issue. - Şimdi temel konuya dönelim.

Communism was the biggest issue in the campaign. - Komünizm kampanyada en büyük konu oldu.

konulu atraksiyon
(Turizm) themed attraction
konulu eğlence parkı
(Turizm) theme park
konulu faaliyetler
(Eğitim) thematic actions
konulu film
topical
konulu roman
thematic vowel
konu
point

I can't necessarily agree with you on that point. - Ben o konuda zorunlu olarak seninle aynı fikirde olamam.

We are all one on that point. - Biz bu konuda hepimiz aynı fikirdeyiz.

konu
subject , topic
konu
affair

Don't you want to talk about the affair? - Olay hakkında konuşmak istemiyor musun?

According to a survey, three in five people today are indifferent to foreign affairs. - Bir ankete göre, insanların beşte üçü uluslararası konulara ilgisiz.

konu
theme

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

What's the theme of the novel? - Romanın konusu nedir?

konu
heading
konu
subject, topic, matter
konu
scope

This subject is not within the scope of our study. - Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.

konu
{i} head

Can I speak to the head nurse? - Baş hemşire ile konuşabilir miyim?

I would like to speak to the head nurse. - Baş hemşire ile konuşmak istiyorum.

konu
(Politika, Siyaset) area

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement. - Arabulucular iki taslak metin üzerinde anlaşmaya vardı, ama hala anlaşma sağlanamayan birçok konu var.

konu
score
konu
object

His book became an object of criticism. - Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

konu
(Bilgisayar) re
konu
subject matter

Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter. - Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.

konu
shebang
konu
business

They were talking business. - Onlar iş konuşuyorlardı.

I was just talking to him. Talking to him about what? That's none of your business. - Sadece onunla konuşuyordum. Onunla ne hakkında konuşuyordun? O seni ilgilendirmez.

konu
res

The doctor insisted that the patient get plenty of rest. - Doktor hastanın çok dinlenmesi konusunda ısrar etti.

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

konu
text

Mary's phone was confiscated because she was caught texting during class. - Ders anında mesajlaşırken yakalandığı için Mary'nin cep telefonuna el konuldu.

There's not so much text in this book. - Bu kitapta o kadar çok konu yok.

konu
question

Traveling abroad is out of the question. - Yurt dışında seyahat söz konusu değil.

Without a passport, leaving a country is out of the question. - Bir pasaport olmadan, bir ülkeyi terk etmek söz konusu değildir.

Konu
the subject
konu
{i} argument

The speaker's argument was off the point. - Konuşmacının tartışması konuyla alâkasızdı.

Tom hasn't talked to me since we had that argument. - O tartışmayı yaptığımızdan beri Tom benimle konuşmadı.

konu
hot topic
ciddi konulu opera
grand opera
duygusal konulu
tear-jerker
erotik konulu eserler
erotica
konu
thing

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

Professor Brown explains things very well. - Profesör Brown konuları çok iyi açıklıyor.

konu
subject, topic; matter; theme
Turkish - Turkish
Konusu olan, mevzulu
mevzulu
Konu
sermaye
Konu
süje
Konu
mevzu

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Konu
sayfa
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu: "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım."- Y. Z. Ortaç. Üzerinde konuşulan şey, bahis: "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım."- B. Felek
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
konu
Üzerinde konuşulan şey, bahis
konu
(Osmanlı Dönemi) bahis
konulu
Favorites