konular

listen to the pronunciation of konular
Turkish - English
plots

How do you come up with such interesting plots for your novels? - Romanlarınız için böylesine ilginç konuları nasıl buluyorsunuz?

(Bilgisayar) topic

If you want me to write about Judeo-Christian topics, you have to pay money. - Yahudi-Hıristiyan konuları hakkında yazmamı istiyorsan para ödemek zorundasın.

We discussed a wide range of topics. - Çok çeşitli konular tartıştık.

themes
topics

We discussed a wide range of topics. - Çok çeşitli konular tartıştık.

The conversation moved on to other topics. - Konuşma diğer konulara geçti.

subjects

Math and English were my favorite subjects. - Matematik ve İngilizce benim en sevdiğim konulardır.

They talked about various subjects. - Çeşitli konular hakkında konuştular.

konu
subject

Marriage isn't a subject that interests young people. - Evlilik genç insanları ilgilendiren bir konu değildir.

I cannot appreciate the subtleties of the subject. - Ben konunun inceliklerini kavrayamam.

konu
topic

That topic is worth discussing. - Bu konu tartışılmaya değer.

The conversation moved on to other topics. - Konuşma diğer konulara geçti.

konu
matter

His interpretation of this matter is too one-sided. - Onun bu konuyla ilgili yorumu çok tek-taraflıdır.

I would like to talk with you about this matter. - Bu sorun hakkında seninle konuşmak istiyorum.

konu
(Hukuk) issue

The delegates voted on the issue. - Delegeler konuyla ilgili oy kullandı.

The convention voted on the issue sixty times. - Kongre, konuyla ilgili altmış kez oylandı.

konular ve içerik
(Eğitim) object and content
konular ve içerik
(Eğitim) subjects and content
konu
point

I differ from you on that point. - Ben o konuda seninle aynı fikirde değilim.

I couldn't get the point of his speech. - Konuşmasının konusunu anlayamadım.

konu
subject , topic
konu
affair

Don't you want to talk about the affair? - Olay hakkında konuşmak istemiyor musun?

I have nothing to do with the affair. - Bu konu ile bir ilgim yok.

konu
theme

What's the theme of the novel? - Romanın konusu nedir?

I've kept a blog before. I didn't really have a set theme; I just blogged about whatever happened that day. - Ben daha önce bir blog tuttum. Gerçekten belirli bir konum yoktu; Sadece o gün olan herhangi bir şeyi blogladım.

konu
heading
konu
subject, topic, matter
konu
scope

This subject is not within the scope of our study. - Bu konu bizim çalışma kapsamında değildir.

konu
{i} head

They all have arms, legs, and heads, they walk and talk, but now there's SOMETHING that wants to make them different. - Onların hepsinin, kolları, bacakları, ve kafaları var,onlar yürürler ve konuşurlar, ama şimdi onlara farklı yapmak isteyen bir şey var.

I would like to speak to the head nurse. - Baş hemşire ile konuşmak istiyorum.

benzer konular
(Bilgisayar) similar topics
güncel konular
current issues
ilave konular
(Politika, Siyaset) additional items
konu
(Politika, Siyaset) area

Negotiators have agreed on two draft texts, but there are still many areas of disagreement. - Arabulucular iki taslak metin üzerinde anlaşmaya vardı, ama hala anlaşma sağlanamayan birçok konu var.

They want to talk to you about areas of mutual interest. - Onlar karşılıklı ilgi alanları konusunda sizinle konuşmak istiyorlar.

konu
score
konu
object

His book became an object of criticism. - Onun kitabı eleştiri konusu haline geldi.

I have no objection to paying a special fee if it is necessary. - Gerekirse özel bir ücret ödeme konusunda herhangi bir itirazım yok.

konu
(Bilgisayar) re
teknik konular
technical issues
konu
subject matter

Rote learning might help you to pass exams, but it's no guarantee that you'll really understand the subject matter. - Ezbere öğrenme sınavları geçmenizde fayda sağlayabilir ama konuyu gerçekten anlayacağınızın teminatı değildir.

konu
shebang
konu
business

I want your help about business. - İş konusunda senin yardımını istiyorum.

We'll talk business later. - İşi daha sonra konuşacağız.

konu
res

Research in this area is somewhat equivocal. - Bu konuda yapılan araştırma oldukça şüpheli.

This carpet is designed for residential use. - Bu halı konut kullanımı için tasarlanmıştır.

konu
text

Mary's phone was confiscated because she was caught texting in class. - Sınıfta mesajlaşırken yakalandığı için Mary'nin telefonuna el konuldu.

There's not so much text in this book. - Bu kitapta o kadar çok konu yok.

konu
question

He interrupted the speaker with frequent questions. - O, sık sık soruları ile konuşmacını sözünü kesti.

A trip to America is out of the question. - Amerika'ya bir yolculuk söz konusu değil.

Konu
the subject
konu
{i} argument

The argument presented in Doyle's study was first published as a white paper on drug-related crimes. - Uyuşturucu ile ilgili suçlar konusunda Doyle'nin çalışmasında sunulan argüman bir beyaz kağıt olarak ilk kez yayımlandı.

We had an argument about it last night. - Dün gece bu konuda tartıştık.

konu
hot topic
cinsel konular
birds and the bees
görüşülecek konular
agenda
konu
thing

We talked about various things. - Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.

I don't know about things like that. - Öyle şeyler konusunda bilgim yok.

konu
subject, topic; matter; theme
problemli konular
problematic issues
öncelikli konular
(Hukuk) priority issues
Turkish - Turkish

Definition of konular in Turkish Turkish dictionary

Konu
sermaye
Konu
süje
Konu
mevzu

Konuşmasının muhtevası, mevzu ile alakalı değildir. - Konuşmasının içeriği, konu ile ilgili değildir.

Konu
sayfa
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu: "Öğretmenimizin verdiği konuları manzum yazardım."- Y. Z. Ortaç. Üzerinde konuşulan şey, bahis: "Daha fazla tafsilata girmeyi bugün zararlı gördüğüm için bu konuda susacağım."- B. Felek
konu
Konuşmada, yazıda, eserde ele alınan düşünce, olay veya durum, mevzu
konu
Üzerinde konuşulan şey, bahis
konu
(Osmanlı Dönemi) bahis
konular
Favorites