John can't speak French well.
- John, Fransızcayı iyi konuşamıyor.
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
The policeman spoke to a man on the street.
- Polis bir adamla sokakta konuştu.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
I want to talk to you.
- Seninle konuşmak istiyorum.
Please come to talk to me.
- Lütfen benimle konuşmaya gel.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
You must speak out against injustice.
- Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.
Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
Which language is spoken in the United States of America?
- Amerika Birleşik Devletleri'nde hangi dil konuşuluyor?
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O, kötü bir ruh hali içerisinde olması dolayısıyla seninle konuşmayı reddedebilir.
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
I can speak Esperanto as if it's my mother tongue.
- Esperanto'yu ana dilim gibi konuşabiliyorum.
Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue.
- Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
In the tent we talked and talked.
- Çadırda sürekli konuştuk.
What're you talking about?
- Ne hakkında konuşuyorsun?
Who were you talking to?
- Kiminle konuşuyordun?
I'm not very good at speaking Arabic.
- Çok iyi Arapça konuşamıyorum.
Don't be afraid to make mistakes when speaking English.
- İngilizce konuşurken hata yapmaktan korkmayın.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion.
- Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.