It is usually better to solve problems by talking than by fighting.
She doesn't speak to me.
- O benimle konuşmuyor.
Frankly speaking, he is untrustworthy.
- Açıkça konuşmak gerekirse, o güvenilmez biri.
The policeman spoke to a man on the street.
- Polis bir adamla sokakta konuştu.
Which language is spoken in the U.S.A.?
- ABD'de hangi diller konuşuluyor?
Please come to talk to me.
- Lütfen benimle konuşmaya gel.
She tends to talk too much.
- Çok konuşmaya eğilimlidir.
John was in such a hurry that he had no time for talking.
- John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
Better to remain silent and be thought a fool than to speak out and remove all doubt.
- Sessiz kalmak ve bir aptal olarak düşünülmek bütün şüpheyi açıkça konuşmak ve gidermekten daha iyidir.
You must speak out against injustice.
- Haksızlığa karşı yüksek sesle konuşmalısın.
In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.
- Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
How dare you speak to me like that?
- Sen benimle nasıl böyle konuşabilirsin?
May I speak to Pedro?
- Pedro ile konuşabilir miyim?
Mr Wright speaks Japanese as if it were his mother tongue.
- Bay Wright, sanki onun ana diliymiş gibi Japonca konuşuyor.
By the look in his eye I could tell that he was speaking tongue in cheek.
- Onun gözündeki bakışına göre onun şaka yollu konuştuğunu söyleyebilirdim.
We always talked about a lot of things after school.
- Biz okuldan sonra her zaman birçok şey hakkında konuştuk.
We talked about various things.
- Çeşitli şeyler hakkında konuştuk.
Who were you talking with?
- Kiminle konuşuyordun?
What're you talking about?
- Ne hakkında konuşuyorsun?
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
I'm not very good at speaking Arabic.
- Çok iyi Arapça konuşamıyorum.
In their discourse after dinner, they talked about politics.
- Yemekten sonraki konuşmalarında, onlar politikadan bahsettiler.
Passengers shall not converse with the driver while the bus is in motion.
- Otobüs hareket halindeyken yolcular şoförle konuşmamalıdır.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.