kolsuz

listen to the pronunciation of kolsuz
Turkish - English
(elbise) sleeveless
sleeveless

Mary was wearing a sleeveless summer dress. - Mary kolsuz bir yazlık elbise giyiyordu.

abrachius
torso
trunk
kol
{i} sleeve

Tom wears long sleeves when working in the garden. - Tom bahçede çalışırken uzun kollu giyer.

Roll up your right sleeve. - Sağ elbise kolunu yukarı çek.

kol
arm

She would have fallen into the pond if he had not caught her by the arm. - Eğer onu kolundan yakalamasaydı, göletin içine düşmüş olacaktı.

The cushions on the sofa don't match those on the armchairs. - Kanepedeki minderler koltuklardakilerle eşleşmiyor.

kolsuz yelek
sleeveless vest
kolsuz (elbise)
sleeveless
kolsuz bluz
singlet
kolsuz gömlek
(Tekstil) sleeveless shirt
kolsuz kadın paltosu
dolman jacket
kolsuz manto
pall
kolsuz ve başsız gövde
torso
kol
{i} handle

Just turn this handle. - Sadece bu kolu çevirin.

This machine is easy to handle. - Bu makineyi idare etmek kolaydır.

kol
offtake
kol
branch

Those branches break easily. - O dallar kolayca kırılır.

Which branch of the armed forces were you in? - Silahlı kuvvetlerin hangi kolundaydın?

kol
{i} foreleg
kol
{i} flipper
kol
post

Please take this parcel to the post office. - Lütfen bu koliyi postaneye götür.

The bridge is supported by 10 posts. - Köprü on kolonla destekleniyor.

kol
lever handle
kol
shank
kol
team

Our team can easily beat your team in the first game. - İlk oyunda takımımız takımınızı kolayca yenebilir.

Our team could easily have brought home the bacon, if it weren't for the team's best man being injured. - Takımın en iyi adamı yaralanmasaydı, takımımız kolayca başarabilirdi.

kol
(Coğrafya) affluent
kol
bellcrank
kol
truss
kol
bell crank
kol
leg

She has long arms and legs. - Onun uzun kolları ve bacakları var.

I'm on crutches since I broke both my legs. - Her iki bacağımı kırdığım dan beri koltuk değneği kullanıyorum.

kol
(Havacılık) col

Memories of my college days come to my mind. - Kolej günlerimin anılarını hatırlarım.

France's currency was the franc, and its symbol was ₣. While it is no longer used in France, francs are still in use in some former French colonies such as Guinea. - Fransa'nın para birimi franktı ve sembolü ₣ idi. Frank Fransa'da artık kullanılmıyor ama Gine gibi bazı eski Fransız kolonilerinde hâlâ kullanılmaktadır.

kol
hand

He turned the doorknob with his left hand. - O, sol eli ile kapı kolunu çevirdi.

Tom broke some bones in his arm and hand. - Tom kolundaki ve elindeki bazı kemikleri kırdı.

kol
section

I asked for a seat in the smoking section. - Sigara içilen bölümde bir koltuk istedim.

I asked for a seat in the no-smoking section. - Sigara içilmeyen bölümde bir koltuk istedim.

kol
(Mimarlık) annex
kol
bracket
kol
subsection
kol
fin

Finding his office was easy. - Onun bürosunu bulmak kolaydı.

Finding his office was easy. - Onun ofisini bulmak kolaydı.

kol
(Tıp) chol

Tom had to get a cholera shot. - Tom bir kolera aşısı yaptırmak zorunda kaldı.

There have been many cases of cholera this year. - Bu yıl çok sayıda kolera vakası yaşandı.

kol
stay

You have to stay in your seat. - Sen koltuğunda kalmak zorundasın.

It's easier to stay out of jail than to get out of jail. - Hapishanenin dışında kalmak hapishaneden çıkmaktan daha kolaydır.

kol
{i} crank

I grind my coffee by hand with a coffee grinder with a crank handle. - Ben kahvemi bir çevirme kollu kahve değirmeni ile öğütürüm.

Tom's car has crank windows. - Tom'un arabasının pencere açma kolu vardır.

kol
wing

She took me under her wing and taught me everything she knew. - O bana kol kanat gerdi ve bildiği her şeyi bana öğretti.

Tom took me under his wing. - Tom bana kol kanat gerdi.

kol
phylum
kol
brachion
kol
embranchment
kol
tappet
kol
department
kol
tributary
kol
limb
kol
brachial
kol
{i} Rod
kol
{i} offset
kol
arm of
kol
strand (of a rope)
kol
sleeve; handle
kol
arm (of a chair)
kol
brace

Tom noticed the bracelet on Mary's arm. - Tom Mary'nin kolundak bileziği fark etti.

Whenever an accident happens, the first thing the doctors look for is a bracelet, a necklace, or some accessory that can provide some information about the patient. - Ne zaman bir kaza olsa doktorların aradığı ilk şey hasta hakkında bazı bilgiler sağlayan bir bilezik, bir kolye, veya bir aksesuardır.

kol
lever

Press down on the lever. - Kolun üstüne bastırınız.

You can adjust the seat height by moving the adjustment lever up. - Ayar kolunu yukarı doğru hareket ettirerek koltuk yüksekliğini ayarlayabilirsiniz.

kol
handle; lever
kol
rounds
kol
neck (of a musical instrument)
kol
(giysi) sleeve
kol
side (direction)
kol
arm; sleeve; foreleg; flipper; branch; bar, handle, crank, lever; (okulda) club; team, gang, troupe; patrol; column
kol
butchery shank
kol
club (in a school)
kol
phys. arm
kol
division, branch
kol
(bitki) branch
kol
formerly wing (of an army)
kol
ramification
kol
gang; troupe
kol
(Askeriye) column
kol
patrol
kol
stick

Your arms are more important than that stick, so instead of using your arm, use the stick. - Kollarınız o çubuktan daha önemlidir, bu nedenle kolunuzu kullanmak yerine çubuğu kullanın.

kol
stolon; subsection
kol
arm; foreleg
kol
limb, large branch (of a tree)
kol
outfall
kol
bar

I can barely bend my left arm. - Sol kolumu zar zor bükebiliyorum.

I know from experience; playing soccer barefoot is a bad idea. You could easily end up with broken toes. - Ben deneyimimden biliyorum; yalın ayak futbol oynamak kötü bir fikir. Kolayca kırık ayak parmaklarınla son verebilirsin.

kol
stolon
kol
(Anatomi) brachium
kol
detent
kısa ve kolsuz bluz
tank top
English - English

Definition of kolsuz in English English dictionary

KOL
sign of affection (in Internet chats)
Turkish - Turkish
Kol geçirilmemiş olan (giysi)
Kolu olmayan: "Etrafımda hastalar, topallar, kolsuzlar görmüştüm."- A. Haşim
Kol geçirilmemiş olan
Kolu olmayan
japone
kol
İnsan vücudunda omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm
Kol
dal
kol
Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal, kısım, branş
kol
İş takımı, ekip, grup
kol
Flasaların bir tarafa bükülmeisi sonucu halatta elde edilen elemanlar
kol
Ön ayağın üst bölümü
kol
Kanat
kol
Makinelerde tutup çevirmeye veya çekmeye yarayan ağaç veya metal parça
kol
Giysinin kolu saran bölümü
kol
Rahatça eğlenebilirlerdi."- R. H. Karay. İş takımı, ekip, grup: "Öteki koldaki iki hamlacıdan birisi acınacak bir zayıflıktaydı."- S. F. Abasıyanık
kol
Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol, devriye: "Lakin böyle kardan yolların örtüldüğü bu gecede, koldan korku yoktu
kol
şube, dal
kol
Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri
kol
Giysinin kolu saran bölümü: "Kara yağız oğlan yalandan gözlerinin yaşını pembe mintanının kollarına siliyordu."- O. C. Kaygılı
kol
Dizi, düzen
kol
Avcılıkta gözetleme deliğinin çevresine ve bu giden yolun iki yanına konan çalı çırpı
kol
Bir koltukta, bir divanda kol dayamaya yarayan parça
kol
Koyun, dana, kuzu vb.nde ön ayağın üst bölümü
kol
Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal
kol
Güvenliği sağlamak amacıyla dolaşan polis, jandarma veya asker topluluğu, karakol, devriye
kol
Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü
kolsuz
Favorites