It is a great convenience to live near a station.
- Bir istasyonun yakınında yaşamak büyük bir kolaylık.
He did the crossword with ease.
- O çapraz bulmacayı kolaylıkla çözdü.
I'm amazed by the ease with which you solve the problem.
- Ben problemi kolaylıkla çözmene şaşırdım.
A person never reading anything may be fooled with an extraordinary easiness.
- Bir şey okumayan bir kişi görülmemiş bir kolaylıkla aldatılabilir.
Speaking English isn't easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
To be always honest is not easy.
- Her zaman dürüst olmak kolay değildir.
It was not so simple to write a letter in English.
- İngilizce bir mektup yazmak böyle kolay değildi.
The work here is fairly simple.
- Buradaki iş oldukça kolaydı.
This zipper doesn't zip smoothly.
- Bu fermuar kolayca kapanmıyor.
I was easily taken in by his smooth talk.
- Onun yumuşak konuşmasıyla kolaylıkla içeri alındım.
I found the problem uncomplicated.
- Ben sorunu kolay buldum.
It's easy to make and it's cheap.
- Yapması kolaydır ve ucuzdur.
Speaking Esperanto is so easy that sometimes it requires a real effort.
- Esperanto konuşmak o kadar kolaydır ki bazen gerçek bir çaba gerektirir.
That cocktail is sweet and easy to drink.
- O kokteyl tatlı ve içmesi kolay.
When rain's fallen and the soil is moist, it becomes easier to pull out weeds.
- Yağmur yağarsa ve toprak nemli olursa, otları çekmek daha kolay olur.
It's easier to learn a new language when you are young.
- Gençken yeni bir dil öğrenmek daha kolay.
I figured it would be easy to do.
- Bunu yapmanın kolay olacağını düşündüm.
I thought doing this would be easy.
- Bunu yapmanın kolay olacağını düşündüm.