It is a great convenience to live near a station.
- Bir istasyonun yakınında yaşamak büyük bir kolaylık.
She did the job with ease.
- İşi kolaylıkla yaptı.
He did the crossword with ease.
- O çapraz bulmacayı kolaylıkla çözdü.
A person never reading anything may be fooled with an extraordinary easiness.
- Bir şey okumayan bir kişi görülmemiş bir kolaylıkla aldatılabilir.
It's easy to cut cheese with a knife.
- Peyniri bıçakla kesmek kolaydır.
Speaking English is not easy.
- İngilizce konuşmak kolay değildir.
Although studying Chinese seems difficult, it's simpler than you think.
- Çince eğitimi zor gibi görünse de, düşündüğünüzden daha kolaydır.
As a general rule, it's simple to criticize, but difficult to produce alternative suggestions.
- Genel bir kural olarak, eleştirmek kolaydır ama alternatif öneri üretmek zordur.
This zipper doesn't zip smoothly.
- Bu fermuar kolayca kapanmıyor.
I was easily taken in by his smooth talk.
- Onun yumuşak konuşmasıyla kolaylıkla içeri alındım.
I found the problem uncomplicated.
- Ben sorunu kolay buldum.
It's easy to make and it's cheap.
- Yapması kolaydır ve ucuzdur.
Speaking Esperanto is so easy that sometimes it requires a real effort.
- Esperanto konuşmak o kadar kolaydır ki bazen gerçek bir çaba gerektirir.
That cocktail is sweet and easy to drink.
- O kokteyl tatlı ve içmesi kolay.
It's easier to learn a new language when you are young.
- Gençken yeni bir dil öğrenmek daha kolay.
All the other languages are easier than Uighur.
- Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır.
I thought doing this would be easy, but we've been working all day and we're still not finished.
- Bunun kolay olacağını düşünmüştüm, fakat bütün gün çalışıyoruz ve hâlâ bitirmedik.
I figured it would be easy to do.
- Bunu yapmanın kolay olacağını düşündüm.