O, peçeteyi çenesinin altına sıkıştırdı.
- He tucked the napkin under his chin.
Çenesindeki komik büyüme nedir?
- What is that funny growth on Mary's chin?
Çinceyi iyi konuşmak zordur.
- It is difficult to speak Chinese well.
Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.
- If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
I punched him in the chin.
- Ich schlug ihm auf das Kinn.
The boxer was hit on the chin and went down for the count.
- Der Boxer wurde am Kinn getroffen und ging so zu Boden, dass mit dem Zählen begonnen wurde.