Onun çenesine vurdum.
- I hit him on the chin.
O, peçeteyi çenesinin altına sıkıştırdı.
- He tucked the napkin under his chin.
Çin'e gidersem, bu mümkün olduğu kadar çok Çince konuşmak amacıyla olurdu.
- If I go to China, it would be for the purpose of speaking Chinese as much as possible.
Benim hayalim, akıcı bir şekilde Çince konuşmak.
- My dream is to speak Chinese fluently.
I punched him in the chin.
- Ich schlug ihm auf das Kinn.
Do you know how Tom got that scar on his chin?
- Weißt du, wie Tom an die Narbe an seinem Kinn gekommen ist?