kimsesiz

listen to the pronunciation of kimsesiz
Turkish - English
lonely
empty
unfortunate
deserted
forlornly
waif
helpless
forlorn
(someone) who has no one, who has no living relatives or friends
desolate, lonely, lone; empty, deserted, forlorn, desolate
outcast

Tom and Mary both felt like outcasts. - Hem Tom hem de Mary kendilerini kimsesiz gibi hissettiler.

desolate
orphan

She felt sympathy for the orphan and gave him some money. - O kimsesiz çocuğa acıdı ve ona biraz para verdi.

They adopted the orphan. - Onlar kimsesiz çocuğu evlat edindi.

empty, forlorn
alone

If I go, you'll be all alone. - Ben gidersem kimsesiz olacaksın.

solitary
all alone

If I go, you'll be all alone. - Ben gidersem kimsesiz olacaksın.

lone
unattended
unbefriended
friendless
homeless
kimse
anybody

Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody. - Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.

He asked me whether anybody was there. - O, bana orada kimsenin olup olmadığını sordu.

kimsesiz bırakmak
desolate
kimsesiz ve çaresiz kalmış
high and dry
kimsesiz çocuk
(Kanun) destitute child
kimsesiz çocuk
gamin
kimsesiz çocuklar
street children
kimsesiz bir halde
emptily
kimsesiz bir şekilde
desolatingly
kimsesiz bir şekilde
waifishly
kimsesiz bırakmak
orphan
kimsesiz bırakmak
orphanize
kimsesiz kalmak
be orphaned
kimsesiz tip
outcast
kimsesiz çocuk
waif
kimsesiz çocuk
orphan
kimsesiz çocuklar
homeless children, children living on the streets
kimsesiz çocuklar yurdu
foundling hospital
kimsesiz ölmek
die without issue
kimse
anyone

Hide this in a safe place. I don't want anyone getting their hands on it. - Bunu güvenli bir yerde sakla. Ona kimsenin dokunmasını istemiyorum.

They said they hadn't seen anyone. - Onlar hiç kimseyi görmediklerini söylediler.

kimse
{i} one

No one shall be arbitrarily deprived of his property. - Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.

No one wants to listen to my opinions. - Kimse benim fikirlerimi dinlemek istemiyor.

kimse
dodger
kimse
man

I asked many persons about the store, but no one had heard of it. - Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.

No man received enough votes to win the nomination. - Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.

kimse
any

Everyone is a moon, and has a dark side which he never shows to anybody. - Herkes bir aydır, ve hiç kimseye göstermediği karanlık bir yüzü vardır.

No one speaks this language anymore. - Artık hiç kimse bu dili konuşmuyor.

kimse
person

He is such a bad person that everybody dislikes him. - O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz.

I asked many persons about the store, but no one had heard of it. - Mağazayı pek çok kişiye sordum, ancak kimse onu duymamıştı.

kimse
people

We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain. - Biz hiç kimsenin kendi kısa vadeli kazançları için Amerikan halkından yararlanmadıklarından emin olacağız.

There were cars burning, people dying, and nobody could help them. - Yanan arabalar, ölen insanlar vardı ve kimse onlara yardımcı olamadı.

kimse
sort

No one has time for that sort of thing. - Hiç kimsenin o tür şey için zamanı yoktu.

kimse
party

Have you told anyone about the surprise party? - Sürpriz partiden kimseye bahsettin mi?

Aside from him, nobody else came to the party. - Onun dışında, başka hiç kimse partiye gelmedi.

kimse
one can
kimse
wight
kimsesizler
homeless
kimse
no one

No one may be compelled to belong to an association. - Hiç kimse bir derneğe üye olmaya zorlanamaz.

No one shall be arbitrarily deprived of his property. - Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez.

kimse
soul

In the store, there's not a soul to listen to us. - Dükkanda bizi dinleyecek kimse yok.

We didn't tell a soul. - Biz kimseye söylemedik.

kimse
somebody

He thinks he is somebody, but really he is nobody. - O onun biri olduğunu düşünüyor ama aslında hiç kimse değil.

I am somebody and I am important. - Ben önemli kimseyim ve önemliyim.

kimse
anyone, anybody
kimse
no man

No man can be a patriot on an empty stomach. - Hiç kimse boş mideyle vatansever olamaz.

No man received enough votes to win the nomination. - Hiç kimse adaylığı kazanmak için yeterli oy almadı.

kimse
someone, somebody
kimse
(with a negative verb) nobody, no one
kimse
someone, somebody; anybody, anyone; nobody, no one
kimse
cad
kimse
thing

Nobody knows why this kind of thing happens. - Bu tür şeylerin neden olduğunu kimse bilmiyor.

Nobody could explain how the thing was made. - Kimse eşyanın nasıl yapıldığını açıklayamadı.

kimse
wallah
kimse
someone

Why didn't someone help Tom? - Neden kimse Tom'a yardımcı olmadı?

You can't shake someone's hand with a clenched fist. - Sıkılmış bir yumrukla kimsenin elini sıkamazsın.

kimse
nobody

Nobody can control us. - Hiç kimse bizi kontrol edemez.

Nobody knows what will happen next. - İleride ne olacağını hiç kimse bilmiyor.

kimse
scavenger
kimse
bugger
kimse
dweller
Turkish - Turkish
Kimsesi olmadan
Hiç kimse bulunmayan, boş, sahipsiz, ıssız: "Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında / Yürüyorum arkama bakmadan yürüyorum."- N. F. Kısakürek
Hiç kimse bulunmayan, boş, sahipsiz, ıssız
Anası babası, yakını, koruyucusu olmayan
Anası babası, yakını, koruyucusu olmayan: "Ocağın kimsesiz çocukları okuttuğunu da biliyordum."- F. R. Atay
bikes
öksüz
Kimse
(Hukuk) KİMESNE
Kimse
nefer
kimse
Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi, şahıs, nefer: "Kimsenin girdisi çıktısı, alacağı borcu ile uğraşmak istemiyordum."- N. Cumalı
kimse
Olumsuz cümlelerde kişi: "Bir zaman hiç kimseye varmadım."- H. R. Gürpınar
kimse
Herhangi bir kişi, kim olduğu bilinmeyen kişi, şahıs, nefer
kimse
Kişi