Çocukların keskin bir işitme duyusu var.
- The kid has a keen sense of hearing.
Keskin bir dil sürekli kullanımla keskinleşen tek kenarlı bir araçtır.
- A sharp tongue is the only edged tool that grows keener with constant use.
Bu tür müziğe hevesli değilim.
- I'm not keen on this kind of music.
O hevesli bir Stephen King hayranıdır.
- He is a keen Stephen King fan.
Şu genç adam bisiklete binmeye çok düşkün.
- That young man is very keen on cycling.
Tom sörf yapmaya düşkündür.
- Tom is keen on surfing.
Tom kalede kalmaya hiç istekli değildi, onun perili olduğunu duymuştu.
- Tom wasn't at all keen to stay in the castle, which he'd heard was haunted.
Onlarla gitmeye çok istekli misin?
- Are you very keen about going with them?
Yarın gelmeye çok meraklı değil.
- He is not very keen on coming tomorrow.
Do you want to learn another language? / I'm keen..
Keen—meaning 'brisk'? Nay, here the Language warps:'Tis singing bawdy Ballads to a Corpse.
So keen and greedy to confound a man. -Shak.
Can we this quote? That my keen knife see not the wound it makes. -Shak.
Can we this quote? Before the keen inquiry of her thought. -Cowper.
keen prices.
I just got this peachy keen new dress.