kazanmak

listen to the pronunciation of kazanmak
Turkish - English
earn

They wanted to earn money. - Onlar para kazanmak istiyorlardı.

He earns over 500 dollars a month from that job. - O işten, ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.

gain

To gain time we took the plane. - Zaman kazanmak için uçağa bindik.

Several companies are competing to gain the contract. - Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.

acquire

In former days, men sold themselves to the Devil to acquire magical powers. Nowadays they acquire those powers from science, and find themselves compelled to become devils. - Geçmişte insanlar sihirli güçler kazanmak için kendilerini şeytana satarlardı. Şimdilerde bu güçleri bilimden kazanıyorlar ve kendilerini şeytanlaşmak zorunda buluyorlar.

take

I know what it takes to win. - Kazanmak için ne gerektiğini biliyorum.

Tom will do whatever it takes to win. - Tom kazanmak için ne gerekiyorsa yapacak.

realize
come by
(deyim) win the day
won
bring in
pass
(deyim) get the best of
notch up
garner
conciliate
gam
conquer
(Konuşma Dili) get the better of
gross
nett
win

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. - Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

Winning isn't the only thing that matters. - Kazanmak önemli olan tek şey değildir.

get

It was not easy to get a lot of money in a short time. - Kısa zamanda çok para kazanmak kolay değildi.

We work to get money. - Para kazanmak için çalışıyoruz.

land
(ödül) pull off
attain
draw
to get, acquire, gain
clear

Wilson clearly had the best chance to win. - Wilson kazanmak için şüphesiz en iyi şansa sahipti.

get out of
obtain
carry off
net
gather
reap
purchase
(çok para) clean up
to win the approval and support of
to earn, to gain, to pull sth in, to pull sth down; (yarış, mücadele, savaş, ödül, bahis) to win, to carry sth off, to notch sth up; (sınav) to pass; to get, to obtain, to acquire, to procure
(Hukuk) to attain, to acquire
achieve
chalk up
carry the day
notch
procure
save

What should I do in order to save time? - Zaman kazanmak için ne yapmalıyım?

We used the computer in order to save time. - Zaman kazanmak için bilgisayar kullandık.

bear the bell
recover

It took me a whole year to recover my health. - Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.

be in pocket
carry away the bell
kazan
boiler
deneyim kazanmak
gain experience
para kazanmak
earn

They wanted to earn money. - Onlar para kazanmak istiyorlardı.

He worked very hard to earn a lot of money. - Çok para kazanmak için çok çalıştı.

tecrübe kazanmak
gain experience
vakit kazanmak
gain time
kazanmak (ödül)
pull off
kalıtımla kazanmak
inherit
kalbini kazanmak
Win someone's heart
kalp kazanmak
Win somebody's heart, win a heart
kar kazanmak
To earn profits
kanunsuz olarak kazanmak
syphon off
kanunsuz olarak kazanmak
siphon off
kanunsuz yoldan para kazanmak
rake off
kâlbini kazanmak
make a conquest of smb
geri kazanmak
recover

It took me a whole year to recover my health. - Sağlığımı geri kazanmak tam bir yılımı aldı.

büyük başarı kazanmak
triumph
kazan
cauldron

She made pumpkin soup in a black cauldron for Halloween. - Cadılar Bayramı için siyah bir kazanda balkabağı çorbası yaptı.

The witch is stirring her cauldron. - Cadı, kazanını karıştırıyor.

kazan
earn

Does Tom earn enough money to live in the city? - Tom şehirde yaşamak için yeterli para kazanıyor mu?

She earns more than she spends. - O harcadığından daha fazla para kazanıyor.

kazan
{f} won

In 1958, Brazil won its first World Cup victory. - 1958'de, Brezilya ilk Dünya Kupası zaferini kazandı.

The Netherlands have won the 2010 World Cup. - 2010 Dünya Kupası'nı Hollanda kazandı.

kazanma
{i} win

To win his audience, the speaker resorted to using rhetorical techniques he learned from his communication courses. - Seyircisini kazanmak için konuşmacı, iletişim kurslarından öğrendiği retorik teknikleri kullanarak başvurdu.

He didn't jump high enough to win a prize. - Bir ödül kazanmak için yeterince yükseğe zıplamadı.

kazanma
{i} gaining

Their relationship really started gaining momentum. - Onların ilişkisi ivme kazanmaya başladı.

kolay kazanmak
walk over
rakibi olmadığından kazanmak
walk over
yeniden kazanmak
regain

The brave soldiers went head-to-head with the enemy to regain their city. - Cesur askerler şehri yeniden kazanmak için düşman ile boy ölçüştü.

zaman aşımı ile hak kazanmak
prescribe
ödül kazanmak
win a prize
değer kazanmak
appreciate
(sayı/puan) kazanmak
score
anlam kazanmak
find meaning
anlam kazanmak
reach significance
anlam kazanmak
make sense
burs kazanmak
win scholarship
burs kazanmak
gain a scholorship
burs kazanmak
win a scholorship
burs kazanmak
get a scholorship
burs kazanmak
earn a scholarship
burs kazanmak
be awarded a scholarship
deneyim kazanmak
become experienced
dost kazanmak
(deyim) make friends
etkinlik kazanmak
(deyim) come to the fore
hayatını kazanmak
make a living
kazan
(Gıda) batch
kazan
(Gıda) cooker
kazanma
{i} achievement
kolayca kazanmak
walk over
puan kazanmak
score
puan kazanmak
chalk up
takdir kazanmak
gain appreciation
takdir kazanmak
win appreciation
ödül kazanmak
carry off
ödül kazanmak
win a reward
ödül kazanmak
pick up
önem kazanmak
become more of an issue
hız kazanmak
pick up
kazan
{f} win

Is there any possibility that he'll win the election? - Onun seçimi kazanması için herhangi bir ihtimal var mı?

If the loser smiled the winner will lose the thrill of victory. - Kaybeden gülümserse kazanan zaferin heyecanını kaybeder.

kazan
kier
kazan
{f} gaining

Tom is gaining on us. - Tom bizim üzerimizden kazanıyor.

You're not gaining anything by doing so. - Öyle yaparak hiçbir şey kazanmıyorsun.

kazan
{f} winning

Finding a decent man is more difficult than winning a lottery. - Saygın bir insan bulmak bir piyango kazanmaktan daha zor.

That team has little, if any, chance of winning. - O takımın çok az, eğer varsa, kazanma şansı var.

kazan
{f} earned

His ideas never earned him a dime. - Onun fikirleri asla ona on sent kazandırmadı.

This is more than I have earned. - Bu, kazandığımdan daha fazla.

kazan
{f} gain

No gains without pains. - Emeksiz kazanç olmaz.

Our team gained a great victory. - Takımımız büyük bir zafer kazandı.

kazanma
earning

Being an orphan, my father had to start earning money at ten. - Bir yetim olan babam on yaşında para kazanmaya başlamak zorunda kalmıştı.

I will have to wait till I finish schooling and start earning money. - Eğitimi bitirinceye ve para kazanmaya başlayıncaya kadar beklemek zorunda kalacağım.

kazanma
acquirement
anlam kazanmak
Gain meaning
bağımsızlık kazanmak
Gain independence
bağımsızlığını kazanmak
Gain one's independence
birden yoğunluk kazanmak
abrubtly/suddenly intensify
deneyim kazanmak
Gain experience(s)
hayatını kazanmak
Earn his/her life
ivme kazanmak
Gain accelaration
kazan
seether
kazan
vessel
kazanma
of winning
onur kazanmak
To honor
para kazanmak
To earn money

We work to earn money. - Para kazanmak için çalışırız.

They wanted to earn money. - Onlar para kazanmak istiyorlardı.

tecrübe kazanmak
Gain experience(s)
yarış kazanmak
win a race, win the race
yoğunluk kazanmak
intensify
zafer kazanmak
Triumph, win a victory, gain a victory
zemin kazanmak
Gain ground

Significantly, however, arguments in favour of Turkish membership are beginning to gain ground.

alın teri ile kazanmak
(para) to turn an honest penny
alın teriyle kazanmak
to earn by hard work
arazi kazanmak
to reclaim
avantadan para kazanmak
to feather one's (own) nest
avantaj kazanmak
(deyim) get an edge over
avantaj kazanmak
(deyim) get the edge over
avantaj kazanmak
(deyim) have an edge over
açıktan (para) kazanmak
to get money without working for it
açıktan kazanmak
(para) to feather one's own nest
bahisi kazanmak
to win one's bet, win one's wager
bahsi kazanmak
to win the bet
başarı kazanmak
strike pay dirt
beceri kazanmak
become skilful (at something)
birden yoğunluk kazanmak
intensify suddenly
birden yoğunluk kazanmak
gain (a) sudden intensity
birden yoğunluk kazanmak
suddenly become intense
birden yoğunluk kazanmak
intensify abrubtly
birden yoğunluk kazanmak
suddenly intensify
birden yoğunluk kazanmak
suddenly become dense
birden çok para kazanmak
be in the money
bok gibi para kazanmak
to rake in money
boyut kazanmak
acquire dimension
boyut kazanmak
take on dimension
burun farkı ile kazanmak
nose out
bütün parayı kazanmak
break the bank
bütün ödülleri kazanmak
clear the deck
büyük ikramiye kazanmak
hit the jackpot
cesaret kazanmak
(Konuşma Dili) gain courage
ciddilik kazanmak
(deyim) go beyond the joke
ciddiyet kazanmak
become serious
daha çok kazanmak
better oneself
davayı kazanmak
recover
deneyim kazanmak
practice
deneyim kazanmak
to become experienced
deneyim kazanmak
practise
derinlik kazanmak
gain depth
değer kazanmak
gain value
doktor ünvanı kazanmak
proceed
dostluğunu kazanmak
win over
dostluğunu kazanmak
gain over
dostluğunu kazanmak
conciliate
dostluğunu kazanmak
win
ehliyet kazanmak
to qualify
ekmek parası kazanmak
bring home the bacon
ekmeğini kazanmak
to earn one's bread, to earn one's living
eleme müsabakasını kazanmak
win the elimination contest
emekiyle ekmeğini kazanmak
to work for one's living
emekli aylığına hak kazanmak
entitle to a pension
emeklilik hakkı kazanmak
(Sigorta,Ticaret) entitled to pension
geri kazanmak
to recover, to recuperate, to reclaim
güven kazanmak
win trust
güven kazanmak
earn trust
güven kazanmak
gain trust
güvenini kazanmak
be in smb.'s confidence
güvenini kazanmak
to win (someone's) confidence
güvenini kazanmak
to win (sb's) confidence
güç kazanmak
gain strenght
hak kazanmak
to have a right to, to deserve
hak kazanmak
to deserve, earn, have a right to
hayatını kazanmak
earn a living
hayatını kazanmak
to earn one's living
hayatını oradan buradan kazanmak
pick up a livehood
hepsini kazanmak
sweep the stakes
hız kazanmak
pick speed
hız kazanmak
gain speed
hız kazanmak
accelerate
hız kazanmak
gather speed
iddia kazanmak
win a claim
ihale kazanmak
(Ticaret) win tender
ihtisas kazanmak
to earn a specialist's degree or licence
ikramiye kazanmak
to win a prize
itibar kazanmak
gain a reputation
itibar kazanmak
establish a reputation
itibar kazanmak
make a reputation
itibar kazanmak
build (up) a reputation
itibar kazanmak
be in the ascendant
ivme kazanmak
gain acceleration
iyi kazanmak
do well
iyi para kazanmak
make money
kazan
boiler; furnace (containing a boiler)
kazan
kepçe: İstanbul kazan ben kepçe. I have searched all over Istanbul
kazan
caldron, cauldron, large kettle
kazan
caldron
kazan
bowl

The Denver Broncos have won the Super Bowl. - Denver Broncos, Super Bowl'u kazandı.

Who do you think will win this year's Super Bowl? - Bu yılki final karşılaşmasın kimin kazanacağını düşünüyorsun?

kazan
cauldron, kettle; boiler, kier
kazan
(Tekstil) kettle
kazan
gross
kazanma
acquisition
kazanma
winning

Winning the election was a great victory for the candidate's political party. - Seçimi kazanmak adayın siyasi partisi için büyük bir zaferdi.

Winning isn't the only thing that matters. - Kazanmak önemli olan tek şey değildir.

kazanma
attainment
kazanma
obtainment
kesinlik kazanmak
become definite
kesinlik kazanmak
be final
English - English

Definition of kazanmak in English English dictionary

Kazan
City in Russia, capital of Tatarstan, Russia
Kazan
City in Russia, administrative center of Tatarstan, Russia
Kazan
Turkish-born American stage and film director whose credits include Williams's A Streetcar Named Desire (1947) and the movies On the Waterfront (1954) and East of Eden (1955). City (pop., 2001 est.: 1,090,200), capital of the Tatarstan republic, western Russia. Located at the confluence of the Volga and Kazanka rivers, it was founded in the 13th century by Mongols of the Golden Horde; it became the capital of an independent khanate in the 15th century. In 1552 Ivan IV (the Terrible) captured Kazan and subjugated the khanate. The city was burned in a revolt (1773-74), but after its reconstruction it grew in importance as a trading centre, and by the beginning of the 20th century it was one of the chief manufacturing cities of Russia
Kazan
{i} city west-central Russia on the Volga river; family name; Elia Kazan (1909-2003), Turkish born United States movie and stage director and author of Greek parentage
kazan
an industrial city in the European part of Russia
Turkish - Turkish
Kendinden yana çekmek
Edinmek, sahip olmak
Edinmek, sahip olmak: "Emniyetlerini kazanmak için bu esrar bir kimya gibi gizli kalmalıdır."- R. N. Güntekin
Olumlu, iyi bir sonuç elde etmek: "Böyle yazılara hiç cevap vermeyiz ve yazı çok ağırsa dava açarak çok defa kazanırız."- B. Felek. Çıkmak, isabet etmek
Kazanç sağlamak
Kazanç sağlamak: "Bu beş lirayı bitirmeden ben para kazanmalıyım."- P. Safa
Kendinden yana çekmek: "Bu genç şairin dostluğunu kazanmak için hiçbir külfete katlanmadım."- M. Ş. Esendal
Ele geçirmek, fethetmek, kazanç sağlamak
Tutulmak, yakalanmak
Yenmek, galip gelmek
Olumlu, iyi bir sonuç elde etmek
Çıkmak, isabet etmek
Yenmek, galip gelmek: "İşte kesin muharebeyi bu manevi kudret kazanacaktır."- R. E. Ünaydın
(Osmanlı Dönemi) TEKESSÜB
(Osmanlı Dönemi) KEDŞ
yutmak
KAZAN
(Osmanlı Dönemi) (KEVZÂN) Semiz şişman kimse
Kazanma
kesp
kazan
Çok miktarda yemek pişirmeye veya bir şey kaynatmaya yarayan büyük, derin kap
kazan
Buhar makinelerinde, kalorifer tesisatında, suyun kaynatıldığı kapalı kap
kazan
Çok miktarda yemek pişirmeye veya bir şey kaynatmaya yarayan büyük, derin kap: "Koca bir kazan patates kaynattık."- A. Gündüz
kazan
Sazlık yerlerde dibi bulunmayan sulu yer
kazanma
Kazanmak işi, edinme
English - Turkish

Definition of kazanmak in English Turkish dictionary

kalp kazanmak
Win someone's heart
kazanmak
Favorites