kazama

listen to the pronunciation of kazama
Turkish - English
winning
{n} a sum won
bringing success; "the winning run
{f} be victorious; gain; obtain; arrive with great effort; succeed; acquire; convince; gain trust (or approval, favor, etc.)
Attractive
succeeding with great difficulty; "winning is not everything" bringing success; "the winning run
That leads to success
That constitutes a win
present participle of win
gained by success in competition or contest, esp, in gambling; usually in the plural
Attracting; adapted to gain favor; charming; as, a winning address
{s} victorious; achieving success; captivating, fascinating
succeeding with great difficulty; "winning is not everything"
A new opening
You can use winning to describe actions or qualities that please other people and make them feel friendly towards you. She gave him another of her winning smiles = engaging see also win
bringing success; "the winning run"
having won; "the victorious entry"; "the winning team"
The money, etc
very attractive; capturing interest; "a fetching new hairstyle"; "something inexpressibly taking in his manner"; "a winning personality"
kaza
accident

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

The accident has caused many deaths. - Kaza çok fazla ölüme neden oldu.

kaza
crash

Tom was killed in a plane crash. - Tom, bir uçak kazasında hayatını kaybetti.

His wife is in the hospital because she was injured in a car crash. - Karısı hastanede çünkü o bir araba kazasında yaralandı.

kaza
{i} fatality
kaza
smash-up
kaza
cashier's office
kaza
jurisdiction
kaza
chance

Tom thought he had a chance to make a lot of money on the stock market. - Tom borsada çok para kazanma şansı olduğunu düşündü.

We have little chance of winning. - Çok az kazanma şansımız var.

kaza
(Politika, Siyaset) administrative district
kaza
hazard
kazamak
win
kaza
mishap

I broke my leg in two places during a skiing mishap. - Ben, bir kayak kazası sırasında iki yerden bacağımı kırdım.

kaza
crackup
kaza
evil

Good always wins over evil. - İyi kötü karşısında her zaman kazanır.

kaza
misfortune

His misfortune gained him sympathy. - Onun şanssızlığı ona sempati kazandırdı.

kaza
Islam late performance of an act of worship
kaza
district
kaza
smash

Tom raised the crowbar intending to smash his attacker's head. - Tom saldırganın kafasını vurmak niyetiyle kazayağı kaldırdı.

kaza
accident, smazh, smazsh-up, crash, misadventure
kaza
wreck

Thirteen people died in the train wreck. - Tren kazasında on üç kişi hayatını kaybetti.

A hundred people were hurt in a train wreck. - Tren kazasında yüz kişi yaralandı.

kaza
borough
kaza
township
kaza
casualty
kaza
crack-up
kaza
misadventure
kaza
smash up
kaza
incident

The incident left a spot on his reputation. - Kaza onun şöhretinde bir leke bıraktı.

Different people tell different versions of the incident. - Farklı insanlar bu kazanın farklı versiyonlarını anlatırlar.

kaza
predestination
kaza
fortune

I had the fortune to win the first prize in the speech contest. - Konuşma yarışmasında birincilik ödülünü kazanma şansım vardı.

He has not acquired a fortune; the fortune has acquired him. - O, bir servet kazanmadı, servet onu kazandı.

kaza
riding

He died in a horse riding accident. - O bir at biniciliği kazasında öldü.

Turkish - Turkish

Definition of kazama in Turkish Turkish dictionary

KAZA
(Osmanlı Dönemi) Bir şeyi birbirine lâzım kılmak
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Ahdini yerine getirmek
KAZA
(Hukuk) Yargı
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Birdenbire olan musibet. Beklenmedik belâ
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Hükmeylemek, hüküm
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Ödemek, edâ etmek
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Vaktinde kılınmayan namazı sonradan kılmak
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Beyan eylemek
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Ölüm. (L.R.)
KAZA
(Osmanlı Dönemi) İstemeden yapılan zarar
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Allah'ın takdirinin ve emrinin yerine gelmesi
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Şeriat hâkimi olan Kadı'nın hükümetinin hududu olan memleket. (Yâni, eskiden bir hâkimin şeriat şeriat namına da'valara baktığı memlekete "kaza merkezi" denirdi.)Fık: İnsanl
KAZA
(Osmanlı Dönemi) İcab
KAZA
(Osmanlı Dönemi) Hâkimlik, hâkimin hükmü
Kaza
(Osmanlı Dönemi) HADESAN
Kazâ
(Osmanlı Dönemi) MUKADDER
kaza
Kadılık görevi. İlçe, kaymakamlık: "Kazada mektepli dişçi olmadığı için onu vilayete götürdüm."- R. N. Güntekin
kaza
Vaktinde kılınmayan namazı ya da tutulmayan orucu sonradan yerine getirme
kaza
Yargı, yargılama
kaza
Kadılık görevi
kaza
Can veya mal kaybına, zararına sebep olan kötü olay
kaza
İlçe, kaymakamlık
kaza
Vaktinde kılınmayan namazı veya tutulmayan orucu sonradan dinî kurallara uygun olarak yerine getirme
kazâ
(Osmanlı Dönemi) ezeli ilmiyle bilip takdir ettiği hâdiselerin vakti zamanı gelince gerçekleşmesi
kazama
Favorites