Tom was anxious all the time.
- Tom her zaman kaygılıydı.
He was very anxious on the eve of the exam.
- O, sınav arifesinde çok kaygılıydı.
Everyone is concerned and worried.
- Herkes kaygılı ve endişeli.
We were worried that Tom might not make friends in Boston, but he seems to be doing OK.
- Tom'un Boston'da arkadaş edinemeyeceğinden kaygılıydık ama o iyi yapıyor gibi görünüyor.
People are concerned about racial problems.
- İnsanlar ırksal sorunlar hakkında kaygılılar.
Everyone is concerned and worried.
- Herkes kaygılı ve endişeli.
I found his pretentious demeanor quite disconcerting.
- Onun iddialı tavrını oldukça kaygılı buldum.
I'm nervous and excited.
- Ben kaygılı ve heyecanlıyım.
Tom didn't seem preoccupied.
- Tom kaygılı görünmüyordu.
Tom is always preoccupied.
- Tom her zaman kaygılı.
Don't worry about Tom.
- Tom hakkında kaygılanma.
Tom told Mary to stop worrying.
- Tom Mary'ye kaygılanmayı durdurmasını söyledi.
Anxiety about immigration is one of the reasons why Great Britain voted to leave the European Union.
- Göç ile ilgili kaygı Büyük Britanya'nın Avrupa birliğinden ayrılmak için oy verme nedenlerinden biridir.
The bliss was often interrupted by anxiety.
- Mutluluk sık sık kaygı ile kesildi.
My mother is carefree, cheerful and good-natured.
- Annem, kaygısız, neşeli ve iyi huyludur.
The young girl laughed carelessly.
- Genç kız kaygısızca kahkaha attı.
I must admit, I have some misgivings about your plan.
- İtiraf etmeliyim, senin planın hakkında bazı kaygılarım var,
The biggest concern is cost.
- En büyük kaygı ücret.
That's my sole concern.
- O benim yegane kaygım.
It is preoccupation with possession, more than anything else, that prevents men from living freely and nobly.
- Bu, başka her şeyden daha fazla, insanların özgürce ve mertçe yaşamasını engelleyen mülk ile ilgili kaygıdır.