kaydırarak

listen to the pronunciation of kaydırarak
Turkish - English
shifting
(of soil) unstable; "shifting sands"; "unfirm earth" continuously moving or changing from position or direction; "he drifted into the shifting crowd"; "their nervous shifting glances" continuously varying; "taffeta with shifting colors
Shifting is used to describe something which is made up of parts that are continuously moving and changing position in relation to other parts. The Croatian town of Ilok is a classic case of shifting populations. see also shift
Changing in place, position, or direction; varying; variable; fickle; as, shifting winds; shifting opinions or principles
the act of moving from one place to another; "his constant shifting disrupted the class"
{i} moving, changing, varying
continuously varying; "taffeta with shifting colors
Present participle of to shift
continuously varying; "taffeta with shifting colors"
Adapted or used for shifting anything
continuously moving or changing from position or direction; "he drifted into the shifting crowd"; "their nervous shifting glances"
(of soil) unstable; "shifting sands"; "unfirm earth"
kay
{f} skiing

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kayak yapmaya tercih ederim.

He broke his leg skiing. - Kayak yaparken bacağını kırdı.

kay
{f} skid

The police car skidded to a stop. - Polis arabası kayarak durdu.

The speeding vehicle skidded and crashed head-on into the rear-end of a truck before the driver could say Jack Robinson. - Hız aracı Jack Robinson diyemeden önce kaydı ve bir kamyonun arkasına direkt çarptı.

kay
rise

Does depreciation of the yen give rise to inflation? - Yenin değer kaybetmesi enflasyona neden olur mu?

This river rises in the mountains in Nagano. - Bu nehir Nagano dağlarından kaynaklanır.

kay
{f} ski

He broke his leg skiing. - Kayak yaparken bacağını kırdı.

I prefer swimming to skiing. - Yüzmeyi kaymaya tercih ederim.

kay
slid

In our park, we have a nice slide for children to play on. - Bizim parkta çocukların oynaması için güzel bir kaydırağımız var.

If you whip the steering wheel around like that on a snowy road, the car is going to go into a slide. - Karlı bir yolda direksiyonu o şekilde çevirirsen, kayarsın.

kay
{f} glide

Tom glided across the ice effortlessly. - Tom buzun üzerinde çaba harcamadan kaydı.

The skaters glided rapidly around the rink. - Patenciler pistin çevresinde hızla kaydı.

kay
{f} slip

He slipped and nearly fell. - O kaydı ve neredeyse düşecekti.

Tom slipped on the ice and fell down. - Tom buzda kaydı ve düştü.

kay
{f} slipping

The wolf peered around the corner before slipping silently into the woods. - Kurt sessizce ormana kaymadan önce dikkatle köşeye baktı.

Wear boots to avoid slipping. - Kaymayı önlemek için çizmeler kullanın.

kay
{f} skating

Which is easier, skiing or skating? - Hangisi daha kolaydır, kayak mı yoksa buz pateni mi?

Skating on the pond is dangerous. - Göletin üstünde kayak yapmak tehlikelidir.

kay
{f} sliding

The children were sliding on the ice. - Çocuklar buz üzerinde kayıyorlardı.

When I was a child, I used to like sliding down the staircase banister. - Çocukken merdivenden kaymak hoşuma giderdi.

kay
{f} skate

The ice is too thin to skate on. - Buz kaymak için çok ince.

She can both ski and skate. - O hem kayak hem paten yapabilir.

kay
slither

The slippery snake slithered right out of his hand. - Kaygan yılan onun tam elinin dışına kaydı.

Tom saw a snake slither across the path. - Tom bir yılanın patikadan kayışını gördü.

kay
flow away
kay
{f} shift

Politics in this country is shifting towards the right. - Bu ülkedeki siyaset sağa doğru kaymaktadır.

By studying the Doppler shift of different galaxies, scientists have concluded that all of the galaxies are moving away from each other. - Bilim adamları farklı galaksilerin Doppler kaymalarını inceleyerek galaksilerin tümünün birbirlerinden uzaklaştıkları sonucuna vardılar.

kay
{f} gliding
kay
{f} slide

Sledding is very easy. All you have to do is sit down tight and let it slide. - Kızakla taşımak çok kolaydır. Yapman gereken tek şey sıkı oturmak ve onu kaydırmaktır.

In our park, we have a nice slide for children to play on. - Bizim parkta çocukların oynaması için güzel bir kaydırağımız var.

kay
cay
kay
glissade
kay
prolapse
English - English

Definition of kaydırarak in English English dictionary

Kay
A short form of Katherine and other female names beginning with a "K"; popular as a middle name
Kay
A male given name derived from the surnames, or from a rare medieval given name ( as the Sir Kay of Arthurian legend ), Welsh Cai, Latinized as Caius, related to the modern male name Kai
kay
Abbreviation of okay
kay
The name of the Latin script letter K/k
Kay
In Arthurian legend, the foster brother and steward of King Arthur. The letter k. Boyle Kay Kay Alan Kay John Kay Ulysses Simpson
Kay
short form of Katherine and other names beginning with a "K";popular as a middle name
Kay
derived from the surnames, or from a rare medieval given name ( as the Sir Kay of Arthurian legend ), Welsh Cai, Latinized as Caius, related to the modern male name Kai
Kay
A surname derived from several Old and Middle English words; also adopted by immigrants whose surnames began with a K
Kay
{i} female first name; family name
kay
The letter k
Turkish - Turkish

Definition of kaydırarak in Turkish Turkish dictionary

KAY
(Osmanlı Dönemi) Kusma, istifrağ. Hastalıktan dolayı ağızdan çıkan hazmolmamış gıdâ maddesi.Âlim-i mürşid koyun olmalı; kuş olmamalı. Koyun, kuzusuna süt; kuş, yavrusuna kay verir. M
kay
Yağmur, yaz yağmuru
kay
Yağmurlu hava
kay
(Osmanlı Dönemi) hazmolmamış gıda. Hazmedilmemiş yiyecek
kay
Kusma
kay
Yaz yağmuru
kaydırarak
Favorites