katı

listen to the pronunciation of katı
Turkish - English
stiff

Beat the egg whites until stiff. - Yumurta beyazlarını katılaşana kadar çırpın.

I felt a little stiff. - Ben biraz katı hissettim.

strict

My mother is strict about manners. - Annem davranışlar hakkında katıdır.

America has strict laws to protect human rights. - Amerika'da insan haklarını korumak için katı yasalar vardır.

solid

Water is liquid. When it freezes, it becomes solid. - Su sıvıdır. Donduğu zaman, katılaşır.

The milk froze and became solid. - Süt dondu ve katılaştı.

hard

Tom was hard on Mary. - Tom Mary'ye karşı katıydı.

Boil my eggs hard, please. - Yumurtamı katı kaynat lütfen.

firm

Last summer, I finally left the firm that I had joined twelve years before. - Geçen yaz, sonunda on iki yıl önce katılmış olduğum firmadan ayrıldım.

The government will provide interest-free loans to firms that participate in the program. - Hükümet programa katılan firmalara faizsiz kredi sağlayacak.

stern
rigid

From the viewpoint of tissue culture, the environment for this experiment should be more rigidly defined. - Doku kültürü bakış açısından, bu deney için çevre daha katı bir şekilde tanımlanmış olmalıdır.

fold
steel
sclerous
ironclad

Tom has an ironclad alibi. - Tom'un katı bir mazereti var.

hard boiled
square

Tens of thousands of people gathered in Saint Peter's Square on Sunday morning, despite the cold and the rain, to take part in Solemn Mass with Pope Francis in celebration of Easter. - On binlerce insan soğuk ve yağmura rağmen Paskalya kutlamasında Papa Francis ile Dindar Kütleye katılmak için pazar sabahı Aziz Petrus Meydanında toplandı.

emphatic
hard and fast
hard line
gizzard (of birds)
hard, stiff, rigid; hard, tough; solid; (yumurta) hard-boiled; strict, severe, stern; callous, unfeeling
steely
emphatical
callous
insensitive
stereo
stark
adamant on
adamant
grim

Things are pretty grim now. - Şartlar artık çok katı.

inflexible
(Hayvan Bilim, Zooloji) crop
severe

The results of the experiment were mixed. Some participants reacted positively, but others offered severe criticism. - Deneyin sonuçları karışıktı. Bazı katılımcılar olumlu tepki verdiler ama diğerleri ağır eleştiri sundular.

The reason I could not attend the meeting was that I had a severe headache. - Toplantıya katılamamamın nedeni şiddetli bir baş ağrımın olmasıydı.

gruff
substantial
unfeeling
uncompromising
stricter
dry
fixed
hard-boiled

I love hard-boiled eggs. - Katı yumurtayı seviyorum.

I hard-boiled an egg. - Ben yumurtayı katı kaynattım.

stony
austere
wooden
stringent
thick
tough
starchy
rough

Asia is roughly four times the size of Europe. - Asya yaklaşık olarak Avrupa'nın dört katı büyüklüktedir.

stiffer
moralistic
scleroid
sclero
hardboiled
indurate
rocky
katı cisim
solid
kat
{i} storey

I live on the top floor of a six storey apartment block. - Altı katlı bir apartmanın en üst katında yaşıyorum.

All storeys of the house are made of wood. - Evin tüm katları ahşaptan yapılmıştır.

kat
{i} fold

Tom took a folded piece of paper out of his shirt pocket. - Tom gömlek cebinden bir parça katlanmış kağıt çıkardı.

Quickly Sadako tried to fold the paper before she fell asleep. - Sadako uykuya dalmadan önce hızlı bir şekilde kağıdı katlamayı denedi.

katı bir biçimde
strictly
katı (yumurta)
(Gıda) hard-boiled
katı cisimler fiziği
Solid-state physics
katı madde
solids
katı asıltı
suspension
katı atık
solid waste
katı bir şekilde yönetmek
rule with a rod of iron
katı bir şekilde yönetmek
rule with an iron fist
katı bir şekilde yönetmek
rule with an iron hand
katı cisim
solid body
katı cisimler fiziği
solid state physics
katı disiplin uygulamak
keep a firm hand on
katı durum kimyası
solid state chemistry
katı durumdan gaz durumuna geçirmek
sublimate
katı elektrolit
solid electrolyte
katı eğrisi
solidus curve
katı geometri
solid geometry
katı hacim ölçüsü
solid measure
katı hal
solid state
katı hal fiziği
solid-state physics
katı haldeki
solid state
katı hale getirmek
solidify
katı kalpli
unfeeling
katı madde
solid matter, solid
katı maddeler
solids
katı nesnelerin oylumunu ölçme aleti
stereometry
katı olma
inelasticity
katı surette
decisively
katı söz
harsh word
katı tutum
hard line
katı yakıt
solid fuel
katı yağ
solid lubricant
katı yumurta
hard boiled egg
katı yürekli
hard-hearted, callous, heartless
katı yürekli
obdurate
katı yürekli
insensitive
katı yürekli
coldhearted
katı yürekli
hard hearted
katı yürekli
unrelenting
katı yüreklilik
rockiness
katı yüreklilik
hardness
katı yüreklilik
obduracy
katı yüreklilikle
coldheartedly
katı çözelti
solid solution
katı çözünürlüğü
solid solubility
kat
{i} floor

My flat is on the third floor. - Benim dairem üçüncü katta.

The office has been transferred up to the sixth floor. - Ofis altıncı kata taşındı.

kat
story

The photo he showed added color to his story. - Onun gösterdiği fotoğraf onun hikayesine renk kattı.

I live in a two story house. - Ben iki katlı bir evde yaşarım.

kat
ply
çatı katı
attic

The attic is full of boxes. - Çatı katı kutularla doludur.

Tom has a big box of stuff in my attic. - Tom'un çatı katımda büyük bir eşya kutusu var.

kat
stair

Tom fell down two flights of stairs and is now in the hospital. - Tom iki kat merdiven düştü ve şimdi hastanede.

Tom walked down a flight of stairs. - Tom bir kat aşağıya yürüdü.

iki katı
twice

Your income is about twice as large as mine is. - Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.

My brother eats twice as much as I do. - Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.

kat
{i} fall

Church participation has fallen. - Kilise katılımı düştü.

Sami falls into that category of people. - Sami o kategorideki insanlar arasında yer alır.

çatı katı
1. penthouse. 2. attic, garret, loft
apartman katı
story
apartman katı
flat
apartman katı
apartment
apartman katı
storey
bodrum katı
basement story
bodrum katı
basement floor
boya katı
coat
iki katı
as much again
iki katı
two times more
iki katı
dbl
iki katı
double

The number of employees doubled in ten years. - Çalışan sayısı on yıl içinde iki katına çıktı.

The population has doubled in the last five years. - Nüfus son beş yıl içinde iki katına çıkmıştır.

kat
times

He earns three times as much as I do. - O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.

Australia is about twenty times larger than Japan. - Avustralya, Japonya'dan yaklaşık yirmi kat daha büyüktür.

kat
slab
kat
flight

I carried Tom down two flights of stairs. - Tom'u iki kat aşağıya taşıdım.

Tom walked down a flight of stairs. - Tom bir kat aşağıya yürüdü.

kat
film

I watched the film named Texas Chainsaw Massacre with my girlfriend yesterday. She was very afraid. - Dün kız arkadaşımla birlikte Teksas Motorlu testere Katliamı adında bir film izledim. O çok korktu.

kat
(Tekstil) layer (fabric)
kat
(Jeoloji) horizon
kat
(Tekstil) fabric
kat
(Bilgisayar) embed
kat
(Bilgisayar) cube
sekiz katı
eight fold
zemin katı
first floor
zemin katı
(İnşaat) ground story
üç katı
three times
üç katı
triple
çatı katı
loft
kat
coat

Tom left his coat downstairs. - Tom ceketini alt katta bıraktı.

The house looked wonderful with its fresh coat of paint. - Ev taze boya katıyla harika görünüyordu.

kat
crease
kat
flat

My flat is located on the first floor. - Dairem birinci katta bulunmaktadır.

My flat is on the third floor. - Benim dairem üçüncü katta.

kat
layer

Since it was getting even hotter, Tom peeled off another layer of clothing. - Hava dahada ısındığı için, Tom bir kat elbise daha çıkardı.

The upper ocean has warmed up much more than deeper layers. - Üst okyanus derin katmanlardan çok daha fazla ısındı.

kat
convolution
kat
stratum
kat
coating
kat
covering
kat
pucker
kat
tier
kat
multitude
kat
multiple
kat
admix
çatı katı
garret
çatı katı
penthouse
göğün dokuncu katı
solid sky dokuncu
kat
by the times
tanrı katı
god times
altı katı
sixfold
ana taşıma katı
main haulage level
apartman katı
flat, apartment
beş katı
quintuplicate
bin katı
a thousandfold
bin katı
millifold
bodrum katı
basement

Tom doesn't live in the basement. - Tom bodrum katında yaşamıyor.

There's a pool table in Tom's basement. - Tom'un bodrum katında bir bilardo masası var.

daha katı
stiffer
dilim katı
(Madencilik) sublevel
dokuz katı
ninefold
dört katı
quadruple

Overdose deaths from opioids have nearly quadrupled since 1999. - Morfin türevi ilaçlardan gelen aşırı doz ölümleri 1999'dan beri yaklaşık dört katına çıktı.

Sales of prescription opioids in the United States have nearly quadrupled from 1999 to 2014. - Amerika Birleşik Devletlerinde reçeteli morfin türevi ilaçların satışları 1999'dan 2014'e kadar neredeyse dört katına çıktı.

düzenli katı çözelti
(İnşaat) ordered solid solution
giriş katı
ground floor
güç katı
power stage
haşlanmış katı yumurta
hard boiled egg
ihraç katı
winding level
iki katı
two times
iki katı
twofold
iki katı
double the amount of
iki katı
twice as much

Tom earns twice as much as Mary. - Tom Mary'nin iki katı kadar çok kazanır.

He ate twice as much as I did. - Benim yediğimin iki katı kadar çok yedi.

iki katı double
the amount of
kat
set (of clothes)
kat
presence, the presence of a distinguished personage
kat
time(s)
kat
floor; storey, story; layer, stratum; covering; fold; coat, coating; multiple; time(s)
kat
(Matematik) multiple
kat
layer, stratum; fold
kat
story, floor, Brit. storey
kat
lap
kat
deck

The gift shop is on the second deck. - Hediyelik eşya mağazası ikinci katta.

kat
(dokuma) pile
kat
thicknesses
kat
superinduce
kat
double

The number of employees doubled in ten years. - Çalışan sayısı on yıl içinde iki katına çıktı.

Your book is double the size of mine. - Senin kitabın benimkinin boyutunun iki katı kadar.

kristal katı
crystalline solid
kupkuru katı
(Gıda) bone-dry solid
kupkuru katı
(Gıda) bone dry solid
makas ana katı
main leaf
menfur şekilde katı kuralcı
wowser
mutfak katı
kitchen story
on katı yapmak
decuple
servis katı
mechanical floor
sürücü katı
driver stage
taraça katı
penthouse
teras katı
penthouse
tesisat katı
mechanical floor
tesisat katı
(İnşaat) installation story
yedi katı
seven times (more)
yirmi katı
twenty times (more)
yüreki katı
hardhearted
yüz katı
centuple
yüz katı
centuplicate
zemin katı
ground floor
zemin katı
ground floor, basement, first floor
çıkış katı
final stage
üretim katı
working level
üç katı
threefold
English - English

Definition of katı in English English dictionary

Kat
A short form of the female given names Katharine and Katherine

During her childhood she was a romanticized Katherine, dressed by her misty-eyed, fussy mother in dresses that looked like ruffled pillowcases. By high school she'd shed the frills and emerged as a bouncy, round-faced Kathy - - - At university she was Kath, blunt and no-bullshit in her Take-Back-the-Night jeans and checked shirt - - - When she ran away to England, she sliced herself down to Kat. It was economical, street-feline, and pointed as a nail.

kat
alternative spelling of khat
kat
An Arabian shrub (Catha edulis) the leaves of which are used as tea by the Arabs
kat
the leaves of the shrub Catha edulis which are chewed like tobacco or used to make tea; has the effect of a euphoric stimulant; "in Yemen kat is used daily by 85% of adults"
Turkish - Turkish
Çok, aşırı derecede
Sıvıların ve gazların tersine, içinde bulunduğu kabın veya üstünde bulunduğu yerin biçimini almayan, sulp
Hoşgörüsüz, acımasız, merhametsiz, zalim
Taşlık, konsa
Düşünce ve davranışlarında belli ilkelere sıkı sıkıya bağlı olan
Sert, yumuşak karşıtı
Sert, yumuşak karşıtı: "Bu hâl, onu ilk defa giyilen katı gömlek gibi sıkıyordu."- F. R. Atay
Sıvıların ve gazların tersine, içinde bulunduğu kabın veya üstünde bulunduğu yerin biçimini almayan, sulp. Çok, aşırı derecede: "Susadım ol dem hararetten katı / Sundular bir cam dolusu şerbeti."- Süleyman Çelebi
(Osmanlı Dönemi) MÜFZI'
sulp
KATI'
(Osmanlı Dönemi) Keskin ve iyi bileylenmiş kılıç
KATI'
(Osmanlı Dönemi) (Kat'. dan) Kesen, Kat' eden. Durduran, mâni olan
KATI'A
(Osmanlı Dönemi) Kesen, kesici
katı kalpli
Katı yürekli
katı söz
Sert ve kırıcı söz
katı yağ
Don yağı, parafin gibi normal sıcaklıkta iken katı durumda bulunan yağ
katı yumurta
Lop yumurta
katı yürekli
Acıması olmayan, acımasız
Kat
misil
Kat
nezt
Kat
(Osmanlı Dönemi) MİRRE
bodrum katı
Bir yapının zemin katının altında olan ve oturulabilen en alt katı
giriş katı
bakınız: yer katı, zemin katı
kat
Daire. Ön, yan: "Salim, Sait Faik'in Yaşar Nabi katındaki telif ücretini artırmakta büyük rol oynamıştır."- S. Birsel
kat
Sonuca bağlama, bitirme
kat
Kesme, kesilme
kat
Yemen ve Etyopya'da yetişen, yaprakları uzun süre çiğnenince sarhoşluk veren bir ağaççık
kat
Daire
kat
Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey. Üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka
kat
Tabaka
kat
Huzur
kat
Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü: "Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık."- S. F. Abasıyanık
kat
İlgiyi kesme
kat
Jeoloji zamanlarından bir dönem içinde oluşmuş katmanlı kayaçlar
kat
Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü
kat
Kesme, kesilme. İlgiyi kesme
kat
Nicelikçe kez, defa, misil
kat
(Osmanlı Dönemi) kesme; yol alma
kat
Kez, defa, misil
kat
Ön, yan
kat
Bükülen veya kıvrılan bir şeyin her kıvrımı
kat
Etyopya ve Yemen'de yetişen, yaprakları uzun süre çiğnenince sarhoşluk veren ağaççık
kat
Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey; üst üste konulmuş şeylerden her biri, tabaka
kat
Bükülen ya da kıvrılan bir şeyin her kıvrımı
kat
Makam, mevki
kat
Kesme
kat
Takım
kat
Ressam tarafından kullanılan boya hacmi
kat
Tekrarlanan bir sayının toplamı
kat
Giyeceklerde takım: "Birer kat elbise ile kalacağız."- A.Gündüz
ocak katı
Belirli bir düzeyde hazırlanmış galeri ağının tümü
yer katı
Toprak düzeyinde olan kat, giriş katı, zemin katı
yüreği katı
Acınacak durumlar karşısında duygusuz kalabilen
zemin katı
Yer katı
çatı katı
Yapılarda çatı ile son kat arasında yapılan küçük kat
katı
Favorites