kasvetli

listen to the pronunciation of kasvetli
Turkish - English
{s} dreary

I've got to go to another dreary meeting tomorrow. - Ben yarın başka bir kasvetli toplantıya gitmek zorundayım.

A dreary landscape spread out for miles in all directions. - Kasvetli bir manzara, her yöne millerce yayıldı.

{s} gloomy

Why is Tom so gloomy? - Neden Tom çok kasvetli?

I'm feeling gloomy today. - Bugün kasvetli hissediyorum.

{s} bleak

Layla's future looked bleak. - Leyla'nın geleceği kasvetli görünüyordu.

I guess my view on friendship is pretty bleak because I've never really had to rely on anyone for anything. - Sanırım bir şey için birine asla güvenmek zorunda kalmadığım için benim dostluk üzerine görüşüm oldukça kasvetli.

dismal

The prospects for Japan's future look dismal. - Japonya'nın gelecek için beklentileri kasvetli görünüyor.

The house looked very dismal. - Ev çok kasvetli görünüyordu.

melancholy
sad
muzzy
drear

I've got to go to another dreary meeting tomorrow. - Ben yarın başka bir kasvetli toplantıya gitmek zorundayım.

Never in all my life have I seen such a dreary graveyard. - Bütün hayatım boyunca böyle kasvetli bir mezarlık görmedim.

grave

Never in all my life have I seen such a dreary graveyard. - Bütün hayatım boyunca böyle kasvetli bir mezarlık görmedim.

waste
tenebrous
depressive
lugubrious
mopish
howling
pitchy
cheerless
sable
sullen
black
depressing, gloomy, desolate, dismal, dreary, cheerless, glum
comfortless
dark

If he's such a happy person, why are his novels so dark? - Eğer o çok mutluysa, romanları neden bu kadar kasvetli?

dreary, gloomy, depressing, melancholy
sombre
funereal
doleful
somber

It was pretty somber. - O oldukça kasvetliydi.

sorry
desolate
wintry
lenten
cimmerian
sepulchral
funerary
bleaker
mope
overcast
{s} leaden
sunless
stygian
sulky
dull
drab
kasvetli örtü
pall
Turkish - Turkish
İç sıkıcı, sıkıntılı: "Eski mahalle çok kasvetli, loş bir mahalle idi."- O. C. Kaygılı
İç sıkıcı, sıkıntılı
kasvetli
Favorites