It requires just a little determination.
- Bu sadece biraz kararlılık gerektirir.
Tom had a look of determination on his face.
- Tom'un yüzünde bir kararlılık ifadesi vardı.
Tom lacks decisiveness.
- Tom kararlılıktan yoksun.
The fundamental character traits of this woman were pride, decisiveness, and courage.
- Bu kadının temel karakter özellikleri gurur, kararlılık ve cesaretti.
It takes will power to give up smoking.
- Sigarayı bırakmak kararlılık gerektirir.
My decision to study abroad surprised my parents.
- Yurtdışında okuma kararım ebeveynlerimi şaşırttı.
He explained later how he made this decision.
- Bu kararı nasıl verdiğini daha sonra açıkladı.
I made a snap judgment.
- Bir gıyabi karar verdim.
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
Tom had a look of determination on his face.
- Tom'un yüzünde bir kararlılık ifadesi vardı.
I admire your determination.
- Kararlılığına hayranım.
Tom felt great relief after the verdict was read.
- Karar okunduktan sonra Tom büyük bir rahatlama hissetti.
Has the jury reached a verdict?
- Jüri bir karara vardı mı?
Anxious for a quick decision, the chairman called for a vote.
- Hızlı bir karar için endişeli olduğundan, başkan bir oy için çağrıda bulundu.
We will vote to decide the winner.
- Kazanana karar vermek için oy kullanacağız.
That's your conclusion, not mine.
- O, benim değil senin kararın.
Tom and Bill arrived at the conclusion independently of each other.
- Tom ve Bill birbirlerinden bağımsız olarak karara vardılar.
I decided to write 20 sentences a day on Tatoeba.
- Tatoeba'da günde 20 tane cümle yazmaya karar verdim.
Malcom killed Tom because he was tired of seeing his name in lots of sentences.
- Malcom birçok mahkeme kararında onun adını görmekten usandığı için Tom'u öldürdü.
They resolved to work harder.
- Daha sıkı çalışmaya karar verdiler.
He made a resolve to stop smoking.
- O, sigara içmeyi bırakmak için karar verdi.
At the end of April, the water of the Yellow River had darkened.
- Nisan ayının sonunda, Sarı Nehrin suyu karardı.
The sky suddenly began to darken.
- Gökyüzü aniden kararmaya başladı.
Could you dim the lights a little?
- Işıkları biraz karartır mısın?
Tom dimmed the lights.
- Tom ışıkları kararttı.
The resolution that a new road be built was passed.
- Yeni bir yol inşa edilmesi kararı kabul edildi.
This United Nations resolution calls for the withdrawal of Israel armed forces from territories occupied in the recent conflict.
- Bu Birleşmiş Milletler kararı İsrail'in silahlı güçlerinin son çatışmalarda işgal edilen bölgelerden çekilmesini istemektedir.
We're finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağımıza karar vermeyi zor buluyoruz.
I'm finding it difficult deciding on which one to buy.
- Hangisini alacağıma karar vermeyi zor buluyorum.
At the end of April, the water of the Yellow River had darkened.
- Nisan ayının sonunda, Sarı Nehrin suyu karardı.
The air was darkened by the smoke.
- Hava duman tarafından karartıldı.
I have absolute confidence in your judgement.
- Senin kararına mutlak güvenim var.
Quick judgements are dangerous.
- Hızlı kararlar tehlikelidir.
It doesn't make much sense to me, but Tom has decided not to go to college.
- Bana pek mantıklı gelmiyor fakat Tom koleje gitmemeye karar verdi.
Living the kind of life that I live is senseless and depressing.
- Benimki gibi bir hayat yaşamak manasız ve iç karartıcı.
Tom istikrardan mahrum.
- Tom kararlılıktan yoksun.
İstikrar, malumunuz üzere, muvaffakiyetin anahtarıdır.
- Kararlılık, bildiğiniz gibi, başarının anahtarıdır.