to wage war.
If God is with us, then who can be against us?
- Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
My university friend is against terror.
- Üniversite arkadaşım terör karşıtı.
The exchange rate of the dollar versus the euro has declined.
- Doların Avroya karşı kuru inişe geçti.
The candidate made wild accusations against his opponent.
- Aday rakibi karşısında vahşi suçlamalar yaptı.
He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
There is no evidence to the contrary.
- Hiçbir karşıt kanıt yoktur.
Their house is just opposite the bus stop.
- Onların evi otobüs durağının tam karşısında.
Tom sat opposite Mary.
- Tom Mary'nin karşısına oturdu.
The policeman discovered counterevidence.
- Polis karşı delili keşfetti.
They didn't accept the counterproposal.
- Onlar karşı teklifi kabul etmediler.
They behave towards Muslims in a way in which a Muslim would never behave towards his enemy.
- Onlar müslümanlara karşı bir müslümanın düşmanına karşı asla davranmadığı şekilde davranıyor.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
I've met that girl before.
- Daha önce o kızla karşılaştım.
Before meeting him, Pizzaro hid many of his men and guns near the town.
- Onunla karşılaşmadan önce, Pizzaro adamlarının ve silahlarının çoğunu kasaba yakınında sakladı.
To be quite honest with you, I disagree with that statement.
- Sana karşı oldukça dürüst olmak gerekirse, o açıklamaya katılmıyorum.
John Rutledge disagreed strongly.
- John Rutledge şiddetle karşı çıktı.
Let me compare the translation with the original.
- Çeviriyi orjinali ile karşılaştırayım.
One problem translators face is that sometimes the source document is poorly written.
- Çevirmenlerin karşılaştığı bir sorun kaynak belgenin kötü yazılmasıdır.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
I'm opposed to what he said.
- Onun söylediğine karşıyım.
If God is with us, then who can be against us?
- Eğer Allah bizimleyse, sonra kim bize karşı çıkabilir?
Kim Kardashian started a campaign against Turkey, so I never like her.
- Kim Kardashian Türkiye karşıtı bir kampanya başlattı, bundan dolayı onu asla beğenmiyorum.
Many people don't realize that antibiotics are ineffective against viruses.
- Birçok kişi antibiyotiklerin virüslere karşı yararsız olduklarının farkında değiller.
The anti-smoking law is just, in my opinion.
- Bence, sigara karşıtı yasa makul.
All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
- Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
I contended against falsehood.
- Sahteciliğe karşı savaştım.
My attitude towards him changed.
- Ona karşı tavrım değişti.
They behave towards Muslims in a way in which no Muslim would behave towards an unbeliever.
- Onlar müslümanlara hiçbir müslümanın kâfire karşı davranmadığı şekilde davranıyorlar.
In contrast to yesterday, it isn't hot at all today.
- Düne karşın,bugün hiç sıcak değil.
The affluence of the United States is often contrasted with the poverty of undeveloped countries.
- ABD'nin zenginliği genellikle gelişmemiş ülkelerin fakirliği ile karşılaştırılır.
Do not forget to meet me at the station.
- Beni istasyonda karşılamayı unutma.
Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
- Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
Environmentalists are opposing the Keystone XL pipeline.
- Çevreciler, Keystone XL boru hattına karşı çıkıyorlar.
They are strongly opposing my proposal.
- Onlar benim önerime kuvvetle karşı çıkıyorlar.
Tom is facing a few serious problems.
- Tom birkaç ciddi sorunla karşı karşıya.
I'm facing that problem, myself.
- Ben bizzat o sorunla karşı karşıyayım.
I'm sorry, but I am opposed to this project.
- Üzgünüm, ama bu projeye karşıyım.
He's opposed to racial discrimination.
- O, ırksal ayrımcılığa karşı çıktı.
I met with my teacher in the theater.
- Tiyatroda öğretmenimle karşılaştım.
My car looks shabby in comparison with his new one.
- Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.