kanlanmış

listen to the pronunciation of kanlanmış
Turkish - English
bloody
To demonstrably harm the cause of an opponent
To draw blood from one's opponent in a fight
Used as an intensifier
{a} stained with blood, murderous, cruel
{f} cover with blood, mark with blood
Covered in blood
To stain with blood
extremely; "you are bloody right"; "Why are you so all-fired aggressive?"
Used to intensify what follows this adverb
emphasis Bloody is used by some people to emphasize what they are saying, especially when they are angry
If you describe a situation or event as bloody, you mean that it is very violent and a lot of people are killed. Forty-three demonstrators were killed in bloody clashes They came to power in 1975 after a bloody civil war. + bloodily bloodi·ly Rebellions in the area were bloodily repressed by pro-government forces
Infamous; contemptible; variously used for mere emphasis or as a low epithet
{s} covered with blood, stained with blood; damned, cursed (British)
Smeared or stained with blood; as, bloody hands; a bloody handkerchief
Characterised by great bloodshed
To draw blood from ones opponent in a fight
Used to intensify what follows this adjective
having or covered with or accompanied by blood; "a bloody nose"; "your scarf is all bloody"; "the effects will be violent and probably bloody"; "a bloody fight"
marked by great slaughter or cruelty; as, a bloody battle
kan
{i} blood

Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil. - Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.

He has to have his blood pressure taken every day. - O, her gün kan basıncı ölçtürmek zorundadır.

kanlanmış olan
blood have been
kan
lineage, family
kan
blood; lineage, descent, family soy
kan
{i} gore
kan
family

That poor family lives from hand to mouth every month. - O yoksul aile her ay kıt kanaat geçiniyor.

Sami fooled his family. - Sami ailesini kandırdı.

kan
lineage
kan
descent
kan
haemo [Brit.]
kan
strain
Kan
(Tıp) hema, hemato
Kan
(Tıp) hemat
Kan
(Diş Hekimliği) Haema
Kan
(Tıp) sanguis
kan
claret
kan
hema
kan
(kardeşi) swore
kan
hemo
kan
hemal
kan
hem-, hemo-, hemi-, haem-, haemo-
kan
haemal [Brit.]
kan
hemic, hematic
kan
flesh

He is a man of flesh and blood with all his flaws. - O tüm kusurları ile birlikte etten ve kandan oluşan bir adamdır.

He's a man of flesh and blood. - O etten ve kandan oluşan bir adam.

kan
{s} haemal
kan
sangui
kan
barb
English - English

Definition of kanlanmış in English English dictionary

Kan
Kan su Kan River T'a k'o la ma kan Sha mo
Kan
state in the central United States
kan
To know; to ken
kan
Intuition For kan-intuition to work, one must experience a creative tension stemming from single-minded concentration on the work in progress This opens the way for a higher power, kami, to enter the process
kan
head
kan
a GAP3 package for computing Kan extensions of actions of categories by Anne Heyworth (Leicester)
kan
warmed saké
kan
water (eight triagrams)
kan
The Abysmal Trigram with direction north and number 1
kan
is a Japanese unit of weight equalling one thousand momme, or 3 75 kilograms
kan
(v rt ) to desire, prefer, select (Herb , k124); cl 1 & 2
Turkish - Turkish

Definition of kanlanmış in Turkish Turkish dictionary

Kan
numan
Kan
hun
Kan
(Osmanlı Dönemi) NU'MAN
Kan
dem
Kan
(Osmanlı Dönemi) TAMUR
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Kuyu. Kaynak
KÂN
(Osmanlı Dönemi) f. Bir şeyin menbaı
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Bir keyfiyetin. (niteliğin) bol olarak bulunduğu kimse
KÂN
(Osmanlı Dönemi) Mâden ocağı
kan
Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı
kan
Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı: "Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı."- Ö. Seyfettin
kan
Maden ocağı
kan
Soy
kan
Maden ocağı veya kuyusu
kan
Maden kuyusu
kan
Ağaç mobilyanın köşe kısmı
kanlanmış
Favorites