Definition of kandırmak in Turkish English dictionary
- fool
When you want to fool the world, tell the truth.
- Dünyayı kandırmak istediğinizde doğruyu söyleyin.
- deceive
I never wanted to deceive you.
- Asla seni kandırmak istemedim.
Do you think it is easy to deceive children?
- Sence çocukları kandırmak kolay mıdır?
- convince
- trick
I was alone that night, making noises to trick you, that's all!
- Ben o gece yalnızdım, sizi kandırmak için sesler çıkarıyordum, hepsi bu kadar!
It's wrong to trick people like that.
- Bir insanı öyle kandırmak haksızlık.
- con
- intrigue
- kid
- argue
- trip on
- dupe
- dish
- bait
- to persuade, convince
- to persuade, to convince, to get round sb, to get around sb " ikna etmek; to deceive, to fool, to cheat, to take sb in, to fox, to hoodwink, to cajole sb (into/out of sth), to delude, to dupe, to trick, to beguile (sb into doing); to seduce, to entice; to satisfy
- jolly
- dissuade
- entice
- cozen
- jockey
- bamboozle
- flimflam
- finagle
- get round
- hornswoggle
- inveigle
- delude
I underestimated teenagers' ability to delude themselves.
- Kendilerini kandırmak için gençlerin yeteneğini hafife aldım.
- to quench (someone's) thirst
- induce
- lead on
- gammon
- gyp
- beguile
- befool
- diddle
- fast talk
- cheat
- to deceive, fool, take in
- {f} lie
- sell somebody a pup
- put over
- hoodwink
- {f} persuade
- satisfy
- cajole
- take
- eluding
- cajole out of
- mislead
- coax
- cajole into
- bring
- discourage
- (Dilbilim) cheat into
- buy
- bring oneself to
- do
- let down
- trick into
- stuff somebody
- lead sb on
- seduce
- prevail on
- rope in
- take sb for a ride
- sweep off his feet
- short-change
- take in
- bilk
- hustle
- sell
- kan
- {i} blood
At last, they purchased freedom with blood.
- Nihayet, onlar kanla özgürlüğü satın aldı.
Hearing about people kidnapping little children just makes my blood boil.
- Küçük çocukları kaçıran insanlar hakkında duymak kanımı kaynatıyor.
- tatlı sözlerle kandırmak
- coax
- kandırma
- {i} deception
- tatlı sözle kandırmak
- cajole
- kan
- lineage, family
- kan
- blood; lineage, descent, family soy
- kan
- {i} gore
- kan
- family
Sami fooled his family.
- Sami ailesini kandırdı.
That poor family lives from hand to mouth every month.
- O yoksul aile her ay kıt kanaat geçiniyor.
- kan
- lineage
- kan
- descent
- kandırma
- tricking
Love is nature's way of tricking people into reproducing.
- Aşk çoğalma için insanları kandırmanın doğal bir yoludur.
- kandırma
- skulduggery
- kandırma
- wiling
- kandırma
- misleading
- kandırma
- delusion
- kan
- haemo [Brit.]
- kan
- strain
- kandırma
- cajolery
- kandırma
- inveiglement
- kandırma
- enticement
- kandırma
- beguilement
- kandırma
- seduction
- kandırma
- {i} bait
- Kan
- (Tıp) hema, hemato
- Kan
- (Tıp) hemat
- Kan
- (Diş Hekimliği) Haema
- Kan
- (Tıp) sanguis
- etkileyerek kandırmak
- swing
- gelecek vaadiyle kandırmak
- lead someone on
- kan
- claret
- kan
- hema
- kan
- (kardeşi) swore
- kan
- hemo
- kan
- hemal
- kan
- hem-, hemo-, hemi-, haem-, haemo-
- kan
- haemal [Brit.]
- kan
- hemic, hematic
- kan
- flesh
He's a man of flesh and blood.
- O etten ve kandan oluşan bir adam.
He is a man of flesh and blood with all his flaws.
- O tüm kusurları ile birlikte etten ve kandan oluşan bir adamdır.
- kan
- {s} haemal
- kan
- sangui
- kan
- barb
- kandırma
- put on
- kandırma
- spoof
- kandırma
- (Hukuk) adulteration
- kandırma
- persuasion, convincing
- kandırma
- dissuasion
- kandırma
- inducement
- kandırma
- deception, deceiving
- kandırma
- inveigle
- kendini kandırmak
- persuade oneself
- rüşvetle kandırmak
- suborn
- rüşvetle kandırmak
- tamper with
- rüşvetle kandırmak
- tamper
- tatlı sözlerle kandırmak
- sweet talk
- tatlı sözlerle kandırmak
- wheedle
- yalanlarla kandırmak
- stuff smb. with lies