There wasn't enough evidence to convict him of the crime.
- Onu mahkûm etmek için suçla ilgili yeterli kanıt yoktu.
There was no evidence against him found at the scene.
- Olay yerinde bulunduğuna dair ona karşı herhangi bir kanıt yoktu.
They found no such proof.
- Onlar böyle bir kanıt bulmadılar.
We have specific proof of your innocence.
- Bizim masumiyetinle ilgili belirli bir kanıtımız var.
He presented an argument for the war.
- Savaş için bir kanıt sundu.
Fermat's Last Theorem was finally proven by English mathematician Andrew Wiles in 1994.
- Fermat'ın Son Teoremi, nihayet 1994 yılında İngiliz matematikçi Andrew Vaylzom tarafından kanıtlandı.
Now, we show how this lemma can be used to prove our main theorem.
- Şimdi, bu yardımcı önermenin nasıl ana önermemizi kanıtlamak için kullanılabileceğini gösteriyoruz.
I will attest that I did not hear that.
- Bunu duymadığımı kanıtlayacağım.
I can attest to everything she just said.
- Onun şimdi söylediği her şeyi kanıtlayabilirim.
The police have uncovered new evidence related to the case.
- Polis davayla ilgili yeni kanıtlar ortaya çıkarmıştır.