Definition of kalan in Turkish English dictionary
- rest
Do you want the rest of my sandwich?
- Benim sandviçin geri kalanını istiyor musunuz?
Please, remember those words for the rest of your life.
- Lütfen hayatınızın geriye kalanı için bu kelimeleri hatırlayın.
- residual
Now clean up any residual dust.
- Şimdi kalan tozu temizleyin
- over
I drank the milk that was left over from breakfast.
- Kahvaltıdan kalan sütü içtim.
There was a lot of food left over from the party.
- Partiden arta kalan birçok yemek vardı.
- vestigial
- remaining
Let's quickly finish the remaining work and go out for some drinks.
- Kalan işi çabucak bitirelim ve birkaç içki için dışarı gidelim.
Would you please send the remaining five units right away?
- Lütfen kalan beş üniteyi hemen gönderir misiniz?
- balance
- left behind
- remanent
- surviving
The surviving refugees longed for freedom.
- Hayatta kalan mültecilerin özgürlük gözünde tütüyor.
Tom has three surviving children.
- Tom'un hayatta kalan üç çocuğu var.
- the remainder
Tom spent the remainder of the night thinking about Mary.
- Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.
They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean.
- Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.
- residuary
- (Matematik) difference
- leftover
You had better throw away leftovers.
- Kalanları atsan iyi olur.
Who ate the rest of the leftovers?
- Yemek artıklarının kalanını kim yedi?
- rump
- residue
- (Matematik) difference
- remaining, residual; the remainder, residue; rest
- remainder
Tom spent the remainder of the night thinking about Mary.
- Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.
They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean.
- Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.
- arrears
- residuum
- the person who is left; the remainder, that which remains
- balance , remainder
- (Matematik) remainder
- (someone, something) who/which remains, remaining
- left
The fingerprints left on the weapon match the suspect's.
- Silahta kalan parmak izleri şüphelininki ile uyuşuyor.
There is little wine left.
- Kalan biraz şarap var.
- from left
- geri kalan
- remainder
Tom spent the remainder of the night thinking about Mary.
- Tom gecenin geri kalanını Mary'yi düşünerek geçirdi.
They cut the fins and tossed back the remainder of the living shark in the ocean.
- Onlar okyanusta yaşayan köpek balıklarının yüzgeçlerini kestiler ve geri kalanını geri attılar.
- hayatta kalan
- survivor
Were there any survivors?
- Hiç hayatta kalan var mıydı?
Tom donated money to the Red Cross to help survivors of the earthquake.
- Tom depremden hayatta kalanlara yardım etmek için Kızıl haça para bağışladı.
- kalan süre
- (Bilgisayar) time remaining
- kalan süre
- (Televizyon) elapsed time
- kalan süre
- due in
- Kalan İmkan ve Kabiliyetleri Değerlendirme
- (Askeri) Residual Capability Assessment
- kalan borç
- remaining debt
- kalan borçlar
- surviving debts
- kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme sistemi
- (Askeri) residual capability assessment system
- kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme timi
- (Askeri) residual capability assessment team
- kalan imkan ve kabiliyetleri değerlendirme; isyan bastırma kimyasal maddesi
- (Askeri) residual capabilities assessment; riot control agent
- kalan kök
- (ağaç vb.) stub
- kalan parça
- ort
- kalan tehdidin değerlendirilmesi
- (Askeri) residual threat assessment
- kalan yemek
- leftover
- kalan yemeklerden oluşan öğün
- pickup
- kalan yemeklerden oluşan öğün
- pickup dinner
- kâğıt üzerinde kalan
- paper
- kalburda kalan çerçöp
- siftings
- kâğıtlar dağıtıldıktan sonra kalan kartlar
- talon
- kal
- {f} remain
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.
Words fly, texts remain.
- Söz uçar, yazı kalır.
- arda kalan
- remaining
- bitince yerleşik kalan
- (Bilgisayar) terminate-and-stay-resident
- eksik kalan
- lacking
- eksik kalan
- deficient
- eksik kalan
- incomplete
- geri kalan
- residual
- geri kalan
- remnant
- geri kalan
- rest
You can have the rest.
- Geri kalanları alabilirsin.
Do you want the rest of my sandwich?
- Benim sandviçin geri kalanını istiyor musunuz?
- geç kalan
- lag end
- geç kalan
- late comer
- geç kalan
- latecomer
- kalan miktar
- (Ticaret) avail
- kalanlar
- remains
- kolayca akılda kalan
- catchy
- miras kalan
- inherited
He just moved into an apartment he inherited from his parents.
- Ana babasından miras kalan bir apartmana henüz taşındı.
Dan didn't want to be taxed on the land he inherited from his mother.
- Dan annesinden miras kalan arazi üzerinde vergilendirilmek istemiyordu.
- miras olarak kalan
- (Kanun) hereditary
- sabit kalan
- invariable
- serbest kalan
- (Çevre) breakaway
- kal
- devolve
- kal
- hover over
- kal
- {f} stay
He stayed in New York for three weeks.
- O, üç hafta New York'ta kaldı.
I want to stay here longer.
- Burada daha uzun kalmak istiyorum.
- kal
- {f} staying
Kentaro is staying with his friend in Kyoto.
- Kentaro, arkadaşıyla Kyoto'da kalıyor.
A man named George was staying at a hotel.
- George adında bir adam bir otelde kalıyordu.
- kal
- {f} remaining
The reason both brothers gave for remaining bachelors was that they couldn't support both airplanes and a wife.
- Her iki erkek kardeşin bekar kalmak için ileri sürdüğü neden onların hem uçaklara hem de bir eşe bakamayacaklarıydı.
The door remaining locked up from inside, he could not enter the house.
- Kapı içeriden kilitli kaldığı için, o, eve giremedi.
- kalanlar
- rest
Only half of all military planes can fight. The rest are used for other tasks.
- Askerî uçakların sadece yarısı savaşa katılabilir. Kalanlar ise başka görevler için kullanılır.
You can have the rest.
- Kalanları alabilirsiniz.
- Sona kalan dona kalır
- (Atasözü) - Early bird catches the worm.- First come, first served
- arada kalan kişi
- initiand
- ekin biçildikten sonra tarlada kalan köklü sap
- rooted in the field after harvesting the stem
- geri kalan, kalan, artan
- rest, rest, increasing
- Manhattan'ın doğusunda kalan bölge
- east side
- arda kalan
- residuary
- arkada kalan
- behindhand
- ayakta kalan kimse
- standee
- ağızda kalan tad
- tang
- ağızda kalan tat
- aftertaste
- bardağın dibinde kalan içki
- heeltap
- biçilen tarlada kalan kökler
- stubble
- branş dışı kalan
- extracurricular
- devlete kalan mülk
- escheat
- elde kalan mal
- drug in the market
- elde kalan mal
- drug on the market
- elde kalan malların haraç mezat satışı
- rummage sale
- elekte kalan artıklar
- siftings
- ev işleri yaparak aile yanında kalan kız
- au pair girl
- eyaletin başka eyaletler arasında kalan uzantısı
- panhandle
- fıçıda kalan boşluk
- wantage
- geminin su üstünde kalan kısmı
- flotage
- geri kalan
- remainder, remnant
- geri kalan
- (Hukuk) lagging
- geri kalan
- 1. the remainder, the rest, leftovers. 2. remaining
- geri kalan kısım
- remainder
- geride kalan
- straggly
- geride kalan
- straggler
- geride kalan
- surviving
- geride kalan
- fallen astern
- geride kalan
- (Kanun) in arrears
- geride kalan atlar
- ruck
- geride kalan girdap
- (Havacılık) cast off vortex
- geriye kalan
- surviving
- geç kalan
- late
Is a punishment for latecomers being considered?
- Geç kalanlar için bir ceza düşünülüyor mu?
The company has hard and fast rules against lateness.
- Bu iş yerinde, geç kalanlar için sert ve hızlı kurallar var.
- geç kalan
- unpunctual
- geç kalan
- behindhand
- geç kalan kimse
- laggard
- geçici olarak kalan kimse
- sojourner
- geçici olarak kalan kimse
- bird of passage
- geçmişte kalan
- bygone
- grizu patlamasından sonra kalan zehirli gaz
- afterdamp
- gönüllü olarak maruz kalan
- self-imposed
- hasat sonrası kalan başakları toplamak
- glean
- hastanede kalan doktor
- residential physician
- hata yüzünden hükümsüz kalan yargılama
- mistrial
- hayatın kalan kısmı
- afterlife
- hep evde kalan kimse
- home keeping
- hep yeşil kalan bitki
- evergreen
- ikinci derecede kalan olaylar dizisi
- underplot
- ikinci kez gebe kalan kadın
- (Tıp) secundigravida
- kal
- word, talk
- kal
- snub
- kal
- remains
The hotel remains closed during the winter.
- Otel kış boyunca kapalı kalır.
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.
- kalanlar
- leavings
- kalanlar
- leftovers
You had better throw away leftovers.
- Kalanları atsan iyi olur.
Those are the leftovers from lunch.
- Şunlar öğle yemeğinden kalanlar.
- kendisine miras kalan şahıs
- (Kanun) heir
- kesilen ağacın kalan kütüğü
- stub
- kocasından ünvan kalan dul kadın
- dowager
- maruz kalan
- subject to
Man is the only animal subject to becoming an imbecile.
- İnsan embesil olmaya maruz kalan tek hayvandır.
- mineralin ısıtılmasından geriye kalan kül
- calx
- minimum kalan basınç
- (Otomotiv) minimum residual pressure
- miras kalan kimse
- (Kanun) legatee
- miras kalan mimse
- legatee
- miras kalan varlık
- hereditament
- miras kalan şey
- remainder
- miras olarak kalan
- inheritable
- mirasla kalan
- heritable
- olduğu gibi kalan
- stationary
- satılmayıp elde kalan kitap
- remainder
- sağ kalan
- surviving
Five hundred soldiers were sent to the city, with less than half of them surviving.
- Onların yarısından daha az sağ kalanı ile beş yüz asker şehre gönderildi.
- seyirci kalan
- bystander
- sona kalan
- straggler
- sona kalan dona kalır
- (Atasözü) A slowpoke gets left out in the cold./Slothful people lose out
- sürüncemede kalan
- long-standing
- sürüncemede kalan işler
- leeway
- ucuz pansiyonda kalan kimse
- dosser
- vasiyetin paylaşımından sonra kalan parça
- residue
- yarım kalan cinsel ilişki
- onanism
- yağın eritilmesinden sonra kalan kıkırdak
- scraps
- yetersiz kalan ifade
- understatemant
- çocuğa bakarak aile yanında kalan kız
- au pair girl
- ömür boyu görevde kalan
- perpetual