I had never seen a panda until I went to China.
- Çin'e gidene kadar hiç panda görmemiştim.
I'll wait here until she comes.
- O gelene kadar burada bekleyeceğim.
I cannot start till six o'clock.
- 06:00 ya kadar başlayamam.
She didn't know the information till she met him.
- Onunla tanışıncaya kadar, o, bilgiyi bilmiyordu.
The rich have trouble as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunu vardır.
Linda can dance as well as Meg.
- Linda Meg kadar iyi dans edebilir.
I am about as big as my father now.
- Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.
The American news is reporting that Hurricane Irene is as big as Europe, which is a bit of an exaggeration.
- Amerikan haber Irene Kasırgası'nın Avrupa kadar büyük olduğunu bildiriyor, bu biraz abartıdır.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
My brother eats twice as much as I do.
- Erkek kardeşim benim yediğimin iki katı kadar yemek yiyor.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
- Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
Nobody will pay that much for something like that.
- Hiç kimse öyle bir şey için o kadar çok ödemeyecek.
I'm too old to do something like that.
- Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.
I expect to stay in Boston a day or so.
- Bir güne kadar Boston'da kalmayı umuyorum.
You will get well in a week or so.
- Bir haftaya kadar iyileşeceksin.
You must keep the plan secret until someone notices it.
- Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.
He was kind enough to lend me some money.
- Bana biraz ödünç para verecek kadar nazikti.
Regardless of the amount, Brian wants the correct, entire amount by next week.
- Miktarı göz önünde bulundurmaksızın,Brian gelecek haftaya kadar doğru,tam miktar istiyor.
What does the bill amount to?
- Fatura ne kadar tutuyor?
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
Women really are quite dangerous. The more I think about this, the more I'm able to understand the reasoning behind face covering.
- Kadınlar gerçekten oldukça tehlikeliler. Bu konuda ne kadar çok düşünürsem, o kadar çok yüz örtüsünün arkasındaki nedeni anlayabileceğim.
The population of Italy is about half as large as that of Japan.
- İtalya'nın nüfûsu, Japonya'nınkinin yaklaşık yarısı kadardır.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
I will help as much as I can.
- Ben elimden geldiği kadar yardımcı olacağım.
The news surprised him as much as it did me.
- Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
Since he's crazy about movies, he watches as many movies as he can.
- O, filmleri çok sevdiği için, izleyebildiği kadar çok sayıda film izler.
You should read as many books as you can.
- Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.
It's the best score up to now.
- O,şu ana kadar en iyi skordur.
Got into debt right up to my ears.
- Gırtlağıma kadar borca battım.
Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.
Her hair was so long as to reach the floor.
- Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.
As far as I remember, he didn't say that.
- Hatırladığım kadarıyla, o onu söylemedi.
We walked as far as 6 kilometers.
- Biz 6 kilometre kadar yürüdük.
Read as many books as you can while you are a student.
- Bir öğrenciyken okuyabildiğin kadar çok kitap oku.
Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk.
- Sadece bir süre burada dinlenelim, ayaklarım o kadar çok ağrıyor ki yürüyemiyorum.
When angry, count ten; when very angry, a hundred.
- Kızgınsan ona kadar; çok kızgınsan yüze kadar say.
Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her.
- Tom ilk karşılaştığında Mary'nin ne kadar güzel olduğunu hatırladı.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.