He speaks Spanish as well as French.
- O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.
The rich have troubles as well as the poor.
- Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
I am about as big as my father now.
- Şimdi yaklaşık babam kadar büyüğüm.
Your car is three times as big as this one.
- Senin araban bunun üç katı kadar büyük.
The news surprised him as much as it did me.
- Haber onu, beni şaşırttığı kadar, çok şaşırttı.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
The people all praised the emperor's clothes without telling him the truth so as not to seem stupid, until a little boy said, The emperor is naked!
- İnsanların hepsi küçük bir çocuk İmparator çıplak! deyinceye kadar aptal görünmemek için ona gerçeği söylemeden imparatorun giysilerini övdü.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
How much would you pay for something like this?
- Böyle bir şey için ne kadar öderdin?
How long does it take you to do something like that?
- Öyle bir şey yapman ne kadar sürer?
You will get well in a week or so.
- Bir haftaya kadar iyileşeceksin.
What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else?
- Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?
I must have it done somehow by six.
- Saat altıya kadar bir şekilde onu yaptırmalıyım.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
What does the bill amount to?
- Fatura ne kadar tutuyor?
I really wonder how much the inheritance tax will amount to.
- Gerçekten veraset vergisinin ne kadar tutacağını merak ediyorum.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
Don't worry about money so much.
- Para için o kadar çok kaygılanma.
Your income is about twice as large as mine is.
- Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.
To what degree can we trust him?
- Ne dereceye kadar biz ona güvenebiliriz?
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
Got into debt right up to my ears.
- Gırtlağıma kadar borca battım.
It's the best score up to now.
- O,şu ana kadar en iyi skordur.
He earns three times as much as I do.
- O, benim kazandığımın üç katı kadar çok kazanıyor.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
She had lived in Hiroshima until she was ten.
- On yaşına gelene kadar Hiroshima'da yaşadı.
You can wait until the cows come home!
- İnekler eve gelene kadar bekleyebilirsin!
I cannot start till six o'clock.
- 06:00 ya kadar başlayamam.
You must not smoke till you grow up.
- Büyüyünceye kadar sigara içmemelisin.
Her hair was so long as to reach the floor.
- Saçları yere ulaşacak kadar uzundu.
Three people can keep a secret so long as two of them are dead.
- Üç kişi, onlardan ikisi ölene kadar bir sırrı saklayabilir.
As far as my experience goes, such a plan is impossible.
- Anladığım kadarıyla, öylesine bir plan imkansızdır.
Don't race the car. We want to make it go as far as possible.
- Arabayı yarışa sokma.Biz mümkün olduğu kadar onu uzağa götürteceğiz.
You should read as many books as you can.
- Okuyabildiğin kadar çok sayıda kitap okumalısın.
She has as many stamps as I.
- O, benim sahip olduğum kadar çok sayıda pula sahip.
We conversed until late at night while eating cake and drinking tea.
- Biz kek yerken ve çay içerken gece geç saatlere kadar konuştuk.
Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk.
- Sadece bir süre burada dinlenelim, ayaklarım o kadar çok ağrıyor ki yürüyemiyorum.
Jim burned the midnight oil when he was preparing for the examination.
- Jim sınava hazırlanırken gece yarılarına kadar çalıştı.
Tom remembered how beautiful Mary had been when he first met her.
- Tom ilk karşılaştığında Mary'nin ne kadar güzel olduğunu hatırladı.
She'd never been this frightened before.
- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
I've never woken up this early.
- Hiç bu kadar erken kalkmadım.
I had enough time, so I didn't need to hurry.
- Yeteri kadar zamanım vardı, bu yüzden acele etmeme gerek yoktu.
This book is easy enough for me to read.
- Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.
That's it. I've done all I can do.
- Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.
That's it. I've done everything I can.
- Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.
Can a two-year-old boy run that fast?
- İki yaşındaki bir çocuk bu kadar hızlı koşabilir mi?
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
I'm not going to eat that much.
- Bu kadar fazla yemeyeceğim.
How did you get that much money?
- Bu kadar çok parayı nasıl kazandın?
Why did you buy such an expensive dictionary?
- Neden bu kadar pahalı bir sözlük aldın?
Stop being such dolts.
- Bu kadar aptal olmayı bırak.
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
- Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long is the bridge?
- Köprü ne kadar uzunluktadır?
How long is the Seto Bridge?
- Seto Köprüsü ne kadar uzunluktadır?
She told me how it was wrong to steal.
- O bana hırsızlığın ne kadar yanlış bir şey olduğunu anlattı.
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
We disputed the victory to the end.
- Zaferi sonuna kadar tartıştık.
You don't have to stay to the end.
- Sonuna kadar kalmak zorunda değilsiniz.
Hayat yaz çiçekleri, ölüm de güz yaprakları gibi güzel olsun.
- Yaşam yaz çiçekleri, ölüm de sonbahar yaprakları kadar güzel olsun.