Definition of kabul etmek in Turkish English dictionary
- approve
Tom has to approve this.
- Tom bunu kabul etmek zorunda.
- acknowledge
It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship.
- Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.
We have to acknowledge that.
- Bunu kabul etmek zorundayız.
- agree
He was foolish to agree to the plan.
- Planı kabul etmek aptalcaydı.
There is no choice but to agree to his plan.
- Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
- accept
Tom seems to be unwilling to accept defeat.
- Tom yenilgiyi kabul etmek için isteksiz görünüyor.
Tom seems to be unwilling to accept our offer.
- Tom önerimizi kabul etmek için isteksiz görünüyor.
- ok
- confess
- sustain
- defer to
- regard as
- presume
- recognize
- enrol
- take in
- have
I have to admit I'm a little hesitant about asking Tom for help.
- Tom'dan yardım isteme konusunda biraz tereddütlü olduğumu kabul etmek zorundayım.
Tom will have no choice but to agree.
- Tom'un kabul etmekten başka hiç bir seçeneği olmayacak.
- (Ticaret) enact
- (Konuşma Dili) come clean
- daybreak
- come to terms with
- be sold on
- (Kanun) concur
- receive somebody
- fall in with somebody
- say yes
- postulate
- agree to
There is no choice but to agree to his plan.
- Onun planını kabul etmekten başka seçenek yoktur.
He was foolish to agree to the plan.
- Planı kabul etmek aptalcaydı.
- acquiescence
- accede to
- consist of
- accede
- defer
- embrace
- consent
- acquiesce
- grant
- assume
- (Politika, Siyaset) receive
Tom isn't yet ready to receive visitors.
- Tom henüz ziyaretçi kabul etmek için hazır değil.
- ok, ok
- concede
- take
We will have to take on someone to do Tom's work.
- Tom'un işini yapması için birini kabul etmek zorunda kalacağız.
I'd like to take Tom up on his offer.
- Tom'un teklifini kabul etmek istiyorum.
- allow
- assent
- take something on
- sanction
- fall in with
- assent to
- favor
- settle for
- give in
- go along with
- hold
- (Ticaret) endorse
- avow oneself
- favour
- consider
- honour [Brit.]
- (çek) honor
- (üyeliğe vb.) enfranchise
- 1. to accept; to consent, agree to; to acquiesce in. 2. to receive (someone)
- turn thumbs up on
- certify
- (Hukuk) to adopt, to approve, to grant, to acknowledge
- a) to accept, to consent, to agree (to), to assent (to), to accede b) to admit, to concede, to acknowledge c) to receive (sb) d) to approve, to adopt e) to presume
- {f} affiliate
- {f} adopt
- brook
- attach credence
- naturalize
- subscribe
- buy
- give credence
- kabul etmek zorunda kalmak
- concede
- kabul etmek (bir dini)
- embrace
- kabul etmek (işi)
- take on
- üyeliğe kabul etmek
- affiliate
- kabul etme
- {i} adoption
- gerçeği kabul etmek
- come clean
- kabul et
- (Konuşma Dili) let's face it
- kabul etme
- {i} acceptance
His acceptance of the present was regarded as bribery.
- Onun hediyeyi kabul etmesi rüşvet olarak kabul edildi
- yasa tasarısını kabul etmek
- pass a bill
- hemen kabul etmek
- jump at
- kabul et
- agree
He didn't agree to my proposal.
- Teklifimi kabul etmedi.
President Roosevelt agreed to help.
- Başkan Roosevelt yardım etmeyi kabul etti.
- kabul etme
- acknowledge
We have to acknowledge that.
- Bunu kabul etmek zorundayız.
It's often very hard to acknowledge that you may have outgrown your friendship.
- Arkadaşlığınızı aşmış olabileceğinizi kabul etmek genelde çok zordur.
- kabul etme
- acceptingness
- kabul etme
- acknowledging
Tom was never very good at acknowledging mistakes.
- Tom hataları kabul etmede çok iyi değildi.
Unlike yourself, I'm used to acknowledging my mistakes.
- Senin aksine, ben hatalarımı kabul etmeye alışkınım.
- kabul etme
- acceptant
- kabul etme
- commissioning
- kabul etme
- (Bilgisayar) don't accept
Don't accept drinks from strangers.
- Yabancılardan içecek kabul etmeyin.
Many doctors don't accept Medicare.
- Birçok doktor Medicare'i kabul etmemektedir.
- kabul etme
- avow
- kabul etme
- (Kanun) acknowledgement
- kabul etme
- embracement
- kabul etme
- conceding
- kutsal olarak kabul etmek
- enshrine
- memnuniyetle kabul etmek
- embrace
- zorla kabul etmek
- enforce
- üye olarak kabul etmek
- co-opt
- kabul et
- {f} admitted
Tom admitted that he murdered Mary.
- Tom Mary'yi öldürdüğünü kabul etti.
Tom admitted that what Mary said was true.
- Tom Mary'nin söylediğinin doğru olduğunu kabul etti.
- kabul et
- {f} conceding
- kabul et
- concede
The professor I was arguing with finally conceded and said I was right.
- Tartıştığım profesör sonunda haklı olduğumu kabul etti.
The accountant would not concede the mistake.
- Muhasebeci hatayı kabul etmezdi.
- kabul et
- {f} postulated
- kabul et
- acquiesce
- kabul et
- {f} agreed
They agreed to work together.
- Birlikte çalışmayı kabul ettiler.
President Roosevelt agreed to help.
- Başkan Roosevelt yardım etmeyi kabul etti.
- kabul et
- accept
They accepted him as the city's best doctor.
- Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
In brief, you should have accepted the responsibility.
- Kısacası, sorumluluğu kabul etmeliydin.
- kabul et
- {f} accepted
I accepted her invitation.
- Onun davetini kabul ettim.
They accepted her as the city's best doctor.
- Onlar onu şehrin en iyi doktoru olarak kabul ettiler.
- kabul etme
- acknowledgment
- kabul etme
- acquiescence
- kabul etme
- {i} disclaim
- hatasını kabul etmek
- Stand corrected
- aziz kabul etmek
- saint
- düello davetini kabul etmek
- take up the glove
- düello davetini kabul etmek
- pick up the glove
- düelloyu kabul etmek
- pick up the gauntlet
- evlatlıka kabul etmek
- to adopt (a child)
- evlenme teklifini kabul etmek
- accept one's proposal
- evlilik teklifini kabul etmek
- accept one's proposal
- gerçekleri kabul etmek
- to face or accept the facts
- gülümsemeyle kabul etmek
- smile approval
- hediyeyi kabul etmek
- accept a gift
- hemen kabul etmek
- snap up
- huzuruna kabul etmek
- give audience to smb
- iddiayı kabul etmek
- admit a claim
- insanları oldukları gibi kabul etmek
- take people as they are
- itirazı kabul etmek
- sustain an objection
- kabul et
- intromit
- kabul et
- conceded
The professor I was arguing with finally conceded and said I was right.
- Tartıştığım profesör sonunda haklı olduğumu kabul etti.
- kabul etme
- avowal
- kabul etme
- agreement
We had to agree to total confidentiality and sign a non-disclosure agreement.
- Toplam gizliliği kabul etmek ve bir gizlilik sözleşmesi imzalamak zorundaydık.
- kabul etme
- intromission
- kabul etme
- (vücut) take
- kabul etme
- acquiesce
- kabul etme
- embrace
- kabul etme
- (Nükleer Bilimler) receiving
I also use this study for receiving guests.
- Bu çalışma odasını misafirleri kabul etmek için de kullanırım.
- kabul etme
- reception
- kabul ve tasdik etmek
- to approve, ratify
- kefaleti kabul etmek
- grant bail
- kiliseye kabul etmek
- confirm
- kutsal kabul etmek
- enshrine
- memnuniyetle kabul etmek
- be sold on
- meydan okumayı kabul etmek
- (deyim) take up the gauntlet
- misafir olarak kabul etmek
- have as a guest
- olmuş kabul etmek
- (Hukuk) take for granted
- onaylamak ve kabul etmek
- (Ticaret) approve and adapt
- oylama ile kabul etmek
- vote through
- postulat olarak kabul etmek
- postulate
- seve seve kabul etmek
- grasp at
- sorumluluk kabul etmek
- accept responsibility
- sorumluluk kabul etmek
- assume responsibility
- teklif kabul etmek
- accept the offer
- teklif kabul etmek
- accept the proposal
- teklifi kabul etmek
- accept the offer
- teklifi kabul etmek
- accept the proposal
- tekrar kabul etmek
- readmit
- uygun koşullar kabul etmek
- (Hukuk) adopt appropriate measures
- yenilgiyi kabul etmek
- buckle
- yurttaşlığa kabul etmek
- to naturalize
- üyeliğe kabul etmek
- initiate